Uzmanlara göre, COVID-19 krizi sonrası ekonomik toparlanmanın yolu uzun vadeli ve sürdürülebilir planlardan geçiyor.
Avrupa İklim Vakfı Üyesi Julian Popov da Financial Times için kaleme aldığı yazısında, iklim hedeflerine ulaşmak için verilen çabaların koronavirüs sonrası ekonomik toparlanmayı sağlayacağını belirtti.
Popov, “Koronavirüs gelişmiş ülkelerin toparlanmaları için bile zorken, gelişmekte olan ülkelerde bu mücadelenin daha zorlu olması bekleniyor. Yüksek borçlanma, yabancı yatırımlardaki aksamalar, sosyal güvenlik ağının zayıf olması gibi pek çok etken bu ülkeleri daha da savunmasız hale getirecektir. Artan işsizlik ve göçmen işçilerin gelirlerinin azalması baskıyı daha da artıracaktır.” dedi.
Popov, “Bu tür krizler göz önüne alındığında gelişmekte olan ülkelerin karbon emisyonlarını azaltma planlarını bir kenara bırakmaları makul görünebilir, ancak iyileşme ve uzun vadeli sürdürülebilir bir refah sağlamak için bu planların devam ettirilmesi gerekli.
Emisyon azaltma politikalarının pahalı olduğuna dair hala gündemde olan yanlış bir algı var. Bu durum 10 yıl önce temiz enerji teknoloji maliyetlerinin yüksek olduğu zamanlarda doğru olabilirdi. Ancak, o zaman bile bazı yeşil yatırımlar uzun vadede amorti edildi.” açıklamasında bulundu.
Çin’in şu anda düşük karbon teknolojisinde birçok gelişmiş ekonominin önünde yer aldığını ifade eden Popov, “Güney Kore 2008 ekonomik krizi sonrası bütçesinin önemli bir bölümünü yeşil teşviklere ayırdı. Şu anda bataryalarda ve diğer düşük karbonlu teknolojilerde lider durumda.” dedi.
2008 yılının, kriz sonrası alınacak tedbirlerin uzun vadeli ve sürdürülebilir olması gerektiğini ortaya koyduğunu söyleyen Popov’a göre, 2008 ile günümüz arasında üç temel fark bulunuyor.
Popov, “Yenilenebilir enerji maliyetleri pek çok durumda geleneksel enerji maliyetinin altına düştü. Petrol fiyatlarında yaşanan düşüş tabloyu zor hale getirse de bugün yaygın olarak kullanılan ve ticari olarak kanıtlanmış çözümlerin daha da yaygınlaştırılması önemli ve acil bir ihtiyaç haline geldi.” ifadelerini kullandı.
Dünya kalkınma kurumlarının artık iklim değişikliğine 2008’den çok daha fazla odaklandığını belirten Popov,
“Dünya Bankası ve IMF iklim eylemi konusunda daha güçlü pozisyonlara sahipken, Avrupa Yatırım Bankası kendisini Avrupa’nın ‘iklim bankası’ olarak adlandırmaya başladı. Avrupa Birliği (AB) 2025 yılına kadar finansmanının yüzde 50’sini iklim eylemi ve çevresel sürdürülebilirliğe ayırmayı taahhüt etti.” açıklamasında bulundu.
AB’nin 2050 yılına kadar iklim açısından nötr, yani sıfır emisyona sahip olmayı hedeflediğini, sunduğu finansal ve teknik desteğin çoğunu da bu hedefe ayıracağını söyleyen Popov,
“Üçüncü olarak, küresel bir karbon fiyatlandırma süreci ufukta. Bu yapının kurulması zaman alacak olsa da dünyada sadece 50 kadar karbon pazarı mevcut. AB şu anda ithal ettiği malların karbon ayak izini gösterecek karbon sınır mekanizmasını konuşuyor ve IMF 2030 yılına kadar küresel karbon vergisinin ton başına 75 dolar olmasını önerdi.” dedi.
Oluşacak bu yeni ortamda iklim değişikliği ile mücadele için atılan adımların sadece gelişmekte olan ülkelerin koronavirüs sonrası toparlanmaları için değil, aynı zamanda daha güçlü bir iyileşme ve uzun vadeli sürdürülebilir bir büyüme sağlayacağının altını çizen Popov,
Öncelikli alanların; düşük karbonlu projeler, yüksek verimli bina standartları gibi düzenleyici tavsiyeler ile hükümetlerin idari ve lisanslama prosedürleri olması gerektiğini ifade etti.
İnşaattan, taşımacılık ve telekomünikasyona kadar tüm alanlarda alt yapının önemli olduğuna dikkat çeken Popov,
“Sokaklar ve otoyollar elektrikli araçlar için hazır olmalı. Hava taşımacılığının yerini yüksek hızlı trene bırakmasına ihtiyaç duyulacak ve yenilenebilir enerjilerin entegrasyonu için elektrik şebekelerinin tasarlanması gerekecek. Buradaki kritik unsur; geniş, erişilebilir ve hızlı bir bant oluşturulması.” açıklamasında bulundu.
Gelişmiş ülkelerde yapılacak bu düzenlemelerin ve teknoloji transferlerinin, gelişmekte olan pazarlar için de bir sıçrama fırsatı olacağını belirten Popov,
“Hindistan’da LED ışıklarının kitlesel tanıtımı için hükümet destekli program oluşturulması çarpıcı bir örnektir. 2015 yılında başlatılan, Enerji Araştırma ve Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayımlanan araştırmaya göre, Hindistan bu yolla Danimarka’nın yıllık enerji tüketimine eşdeğer yani 30 TWh enerji tasarrufu sağlıyor.” dedi.