Hans-Josef Fell, Almanya’da önceleri ciddi bir muhalefetle karşılaşan ama 2000 yılında kabul edilen Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasa Taslağını (EEG) hazırladı. 2004 yılında bu Yasa’da değişiklik yapılmasını öngören taslağın hazırlanmasında da rol aldı. Almanya’da fotovoltaik, biyogaz, rüzgâr, hidroenerji ve jeotermal enerjide görülen teknolojik gelişmelerin temeli bu Yasa’ya dayanmaktadır.
Halen Energy Watch Group (Enerji İzleme Grubu-EWG) Başkanı olarak yenilenebilir enerji çalışmalarına devam eden Fell ile EWG’nin hazırladığı son raporu ve Fell’in yenilenebilir enerji alanında uzun yıllara dayanan deneyimlerini konuştuk.
Energy Watch Group Başkanı Hans-Josef Fell
“Almanya’da enerji alanındaki dönüşümü başlatan kişilerden biri de sizsiniz” desek sanıyorum yanlış olmaz. Bildiğim kadarıyla ‘güneş enerjisi yolculuğunuza’ 1980’lerde evinize bir güneş paneli kurarak başlamışsınız. Yenilenebilir enerjiyle ilgilenme konusunda sizi motive eden şey ne oldu; yenilenebilir enerjiyle ilgilenmenizin altında yatan sebepler neler?
Yenilenebilir enerji konusunda beni motive eden şey, bazı şeyleri çok erken öğrenmemiz oldu. 1980’li yıllarda küresel ısınma riskinin yaklaşmakta olduğunu öğrendim. Fosil yakıtların dünyayı ısıttığını da o zaman görebiliyorduk. Fosil ve nükleer endüstrinin tehlikelerinden haberdardım, bu nedenle de yenilenebilir enerjinin kapsamını genişletmek için çalışmalar yaptım. Tabii, bizi başka şeyler de motive etti. Dünya çoğu petrolle ve hammaddeyle ilgili birçok savaş gördü. Nerede petrol varsa, genellikle orada savaş var. İnsanlar, güneş enerjisi nedeniyle savaşmaz. Ama petrol nedeniyle çok savaş oldu. Dolayısıyla barış içinde yaşayan bir dünyanın anahtarı yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçmektir.
Bu konuda ifade etmek istediğim bir diğer nokta da, yenilenebilir enerji kaynaklarının tek bir merkezde toplanmaması ve milyonlarca insanın yenilenebilir enerjiyi kendi imkânlarıyla üretebilmesidir.
İşte tüm bu etkenler, bizi yenilenebilir enerjiyle ilgilenme konusunda motive etti. Bizler daha 1980’lerde ve 1990’larda yenilenebilir enerji konusunda motive olmuştuk zaten.
Siz Parlamento’da görev yaptınız. Parlamento’dayken, ABD’deki New Green Deal’e (Yeni Yeşil Düzen) benzer bir çalışmayı yürüttünüz. Bu girişiminiz çerçevesinde, doğa ve sürdürülebilir bir gelecek perspektifinden ziyade ülke çapında dönüşüm başlatacak ne tür bir vizyonunuzun olduğunu merak ediyoruz. Bu bağlamda ne gibi çalışmalar yaptınız? Ne gibi riskler aldınız? Bu girişiminiz nasıl başarıya ulaştı? İstenmeyen bazı sonuçlarla karşılaştınız mı?
Biz hep yüzde 100 yenilenebilir enerjiyi arzu ettik. Hedefimiz buydu ve halen de hedefimiz aynı. Yakın dostum Hermann Scheer’le Parlamento’da bu amaç doğrultusunda çalıştık. Kendisi ne yazık ki 10 yıl önce aramızdan ayrıldı. Bu düşüncemizin tüm dünyada uygulamaya konulması için çalıştı. Bugün ortaya koyduğumuz hedefin giderek daha fazla büyüdüğünü görüyorum.
Meselenin derinlerine inecek olursak, tüm bu çalışmalarımızın temeli yüzde 100 yenilenebilir enerji anlayışına dayanıyor. Yeni bir ekonomi olan yenilenebilir enerji, inovasyonlarla ve yeni teknolojilerle daha fazla istihdam sağlıyor. Ama biz daha fazlasını istiyoruz: Kimyada, tarımda, su konusunda ve tüm sektörlerde temiz bir dünya ve tüm bu hedeflerin özünde yüzde 100 yenilenebilir enerji olmalı.
Almanya’da sabit fiyat garantisi yasası, 2000 yılında Parlamento’da kabul edildi. Bu yasa, yenilenebilir enerjinin kapsamını Almanya’da ve birkaç sene sonra da tüm dünyada genişletecek temel nitelikte ilk başarılı yasa olmuştur.
Bu yasa teklifini, Hermann ve diğer milletvekilleriyle birlikte formüle ettik. Kendi hükümetimiz bu yasaya muhalefet etti.
Tabii bu yasa teklifi, fosil yakıt ve nükleer enerji sektörünün hoşuna gitmedi. Bu sektörlerin lobileri çok güçlüdür. Dolayısıyla yasanın uygulanmasını önlemek için ciddi bir mücadeleye giriştiler, bu mücadele henüz bitmiş de değil.
2010 yılında Fukuşima felaketinin gerçekleşmesiyle Merkel, nükleer enerjinin aşamalı olarak ortadan kaldırılması kararına geri döndü. Dolayısıyla, 2010 yılından bu yana yenilenebilir enerji alanındaki yatırımları artırmak için birçok yasada değişikliğe gidildi.
Yenilenebilir enerji alanındaki en önemli yatırımcılar, şahıslar, kooperatifler, çiftçiler, küçük ve orta ölçekli şirketlerdir. Sayısı milyonlara varan bu kişiler sadece sabit fiyat garantisi yasası sayesinde yatırım yapabiliyor. Şimdilerde Şansölye Merkel, bu yasada değişiklikler yapıyor. Belli bir merkezde toplanmayan yatırımcıların ya da belli bir yörede yaşayan halkın artık pek katılım sağlayamayacağı bir noktaya doğru gidiliyor. Bu yenilenebilir enerjinin geleceği için sorunlu bir durum.
Bildiğimiz kadarıyla Avrupa’daki en yüksek elektrik faturaları Almanya’da. Elektrik faturaları, bazı haneler için büyük bir külfet. Yenilenebilir enerjinin büyük ölçüde şebekeye entegre edilmesinin tek yolu bu mu? Türkiye’nin ekonomik durumunu dikkate aldığımızda ve toplumun faturalardaki bir artışın altından kalkamayacağını göz önünde bulundurduğumuzda, yenilenebilir enerjinin geleceği açısından, vergi mükelleflerine çok fazla yük getirmeyecek başka bir yol tavsiye edebilir misininiz bize?
Öncelikle, sabit fiyat garantisi vergi şeklinde olmamalı, sadece elektrik tüketicileri tarafından ödenmelidir. Çünkü vergi, sınırlı bir kaynaktır ve Maliye Bakanları, sabit fiyat garantileri vergiden karşılandığında yenilenebilir enerjilerin büyümesini durdurabilmektedir.
Bugün elektrik tüketicileri bu yükü rahatlıkla karşılayabilmektedir. On yıl önce yenilenebilir enerji çok pahalıydı, çok para ödüyorduk ve bu sebeple de tüketicilerin ödeyeceği elektrik faturaları artmaktaydı. Ancak, elektrik faturasındaki artış bundan sonra devam etmeyecektir. Çünkü artık yenilenebilir enerjiler en ucuz enerji seçeneği haline geldi. Bu nedenle eğer yenilenebilir enerjiyi şebekenize entegre ederseniz, elektrik faturaları daha fazla artamaz. Yenilenebilir enerji artık fosil yakıtlı enerji kaynaklarından daha ucuz. Bu sebeple, daha fazla yenilenebilir enerji kaynağından yararlanarak elektrik fiyatlarını düşürebiliriz. Çünkü yenilenebilir enerji bizim için en ucuz enerji seçeneğidir.
Almanya’daki vergiler yüksek ve elektrik fiyatlarının yüksek olmasına neden olan birçok unsur var. Hükümet yenilenebilir enerji şebekesinin mevcut kapsamını genişletmeyi istiyor. Ancak yenilenebilir kaynakların kapsamının genişletilmesi, farklı yenilenebilir enerji kaynaklarının dengelenmesine göre son derece pahalı bir seçenek.
Bu konuda benim şöyle bir önerim olacak: Yenilenebilir enerjiyi yaşadığınız muhitte, evlerinizde, köylerde, sanayide vb. kullanabilirsiniz. Yenilenebilir enerji kaynaklarını dengeli bir şekilde dağıtarak yüzde 100 yenilenebilir enerjiye yatırım yapabilirsiniz. Bu dengelemeyi yaptığınızda şebekenizin kapsamını genişletmeniz gerekmez. Merkezi olmayan dengeleme çözümleri, yüksek gerilim şebekeleriyle dengeleme yöntemine göre ucuzdur.
Geçtiğimiz haftalarda EWG yeni bir yasa teklifi yayımladı. Bu yasa teklifi, yenilenebilir enerji kaynakları ve bu kaynaklara yapılacak yatırımların tek bir merkeze bağlı olmadan dengelenmesine destek verilmesini öngörüyor. Bu, yüzde 100 yenilenebilir enerji çözümlerine yatırım yapan tüm yatırımcılara sabit fiyat garantisi sağlayan bir yasa. Burada getirilen tek yükümlülük, yatırımcının tüm yıl boyunca her saatte elektrik üretme zorunluluğu.
Bu yasa teklifi, yatırımı ve yenilenebilir enerjinin tek bir merkezden dağıtılmamasını teşvik ediyor. Bunu bulunduğunuz muhitte yapabilirsiniz. Her topluluk, kendi elektriğini kendisi üretebilir. Ancak, bu tür bir yasa henüz dünyanın herhangi bir yerinde hayata geçirilmiş değil. 2000 yılında da kimsenin sabit fiyat garantisinden haberdar olmadığını unutmamalıyız. O dönem dünyada sabit fiyat garantisi diye bir şey yoktu, ama bugün yenilenebilir enerji kaynakları açısından küresel ölçekte en başarılı yasa haline geldi. Sadece teknolojik inovasyonlara değil, siyasi inovasyonlara da ihtiyacımız var. Umarım bu yasa Türkiye’de de uygulamaya geçirilir.
Enerji Ekonomisi ve Finansman Analizi Enstitüsü (IEEFA) geçtiğimiz aylarda Türkiye ile ilgili özel bir çalışma yaptı. Çalışma sonucu hazırlanan rapora göre, şu an konutlarda çatı üstü güneş enerjisi sistemlerinin geri ödeme süresi 11 yıl. Eğer mevcut destek mekanizması ek teşviklerle güçlendirilirse, geri ödeme süresi 2030 yılı itibarıyla 2 yıla kadar düşebilir. Almanya’da konutlarda geri ödeme süresi ne kadar? Bu konuda Almanya’nın Türkiye’ye ne gibi önerileri olur?
Almanya’da tüm yatırımcılara, şirketlere ya da konutlara 20 yıldır sabit fiyat garantisi veriliyor. Yatırımcıları ve finansmanlarını garanti altına almanız için bu garantiler gerekli.
Yirmi yıllık bir yeniden finansman planlamanız yoksa o zaman yatırım yapmazsınız. Bankalar yatırımınızı finanse edemez. Yeniden finansman süreniz 20 yıldan azsa, sabit fiyat garantisi tutarını artırmanız gerekir. Bilimsel bir zeminde doğru tutarı bulmanız gerek ki yatırımcıların yeniden finansman şansı olsun. Ama kar oranı yüzde 10’un çok üzerinde olmamalı.
Almanya’da bu yüksek sabit fiyat garanti tutarları son 20 yıl içinde elektrik tüketicilerinin sırtında bir yük oluşturuyordu. Ancak Almanya’daki ilk yatırımcılara yönelik olarak 2000 yılında başlayan 20 yıllık bu sabit fiyat garantisi dönemi sona erdi. Bu da önümüzdeki yıldan itibaren elektrik fiyatlarında düşüşe yol açacak. Sizin Türkiye’de şu an için bu tür sorunlarınız yok. Çünkü nükleer, kömür, petrol ve doğal gazdan çok daha ucuz olan yenilenebilir enerji kaynakları halen en ucuz seçenek olmaya devam ediyor. Bu nedenle, yenilenebilir enerjiye daha fazla yatırım yaparak elektrik fiyatlarını düşürebilirsiniz.
Ben, gelişmekte olan ülkelere Küresel Enerji Transferi Sabit Fiyat Garantisi (GET FIT) sistemini uygulamaya koymalarını öneriyorum. Bu sisteme göre, AB gibi hibe veren uluslararası kuruluşlar, Türkiye’de iklimi korumaya yönelik bir yatırıma para harcadıklarında, bu paranın sabit fiyat garantilerini ödemede kullanılması gerekiyor.
Energy Watch Group (Enerji İzleme Grubu) olarak “%100 Yenilenebilir Enerjiye Dayalı Küresel Enerji Sistemi” adlı bir rapor yayımladınız. Rapor’da, %100 yenilenebilir enerjiye geçişin tüm sektörlerde mümkün olduğu ve artık çok da pahalı olmadığı teyit ediliyor. Bilimsel bir modelleme çalışmasıyla da 2050’ye kadar elektrik, ısı, ulaşım ve desalinasyon sektörlerinde topyekün küresel enerji geçişinin simülasyonu yapılıyor. Bunun dışında, yenilenebilir enerjiye geçişle ilgili ulusal yol haritaları da hazırladınız. Bu yol haritaları neler ve yapılan bu simülasyonlardan ne gibi sonuçlar elde edildi? Bu yol haritası, gelişmekte olan ülkelerde de geçerli olabilecek bir yol haritası mı?
Bu simülasyon programı 2050 yılına kadar geçerli ama bizim önerimiz yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçişin daha önce gerçekleşmesi yönünde. Bu, siyasilerin farkındalığı ve bu yönde adım atmalarıyla gerçekleştirilebilecek bir şey. Çünkü yenilenebilir enerjiler bugün çok ucuz. Teknolojik bir devrim yapabiliriz, bunu uygulamaya koymak sadece 10 yılımızı alır.
Bu geçiş, iklim değişikliği risklerinin artması nedeniyle gerekli. 2030 yılından kısa bir süre sonra küresel ısınmada 1,5° C’yi aşmış olacağız. Bu durum, dünya için son derece tehlikeli. Bu nedenle, yüzde 100 yenilenebilir enerji hedefine 2030’dan önce ulaşmamız gerekiyor. Bunu yapabiliriz.
Farklı yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşan teknolojilerle birlikte, yol haritaları bize çok sayıda imkân sunuyor. Türkiye’de rüzgâr, güneş, hidro, jeotermal ve biyoenerji gibi tüm yenilenebilir enerji kaynaklarından karma bir sistem oluşturabilirsiniz. Yenilenebilir enerji kaynaklarını dengeli bir şekilde depolayarak, enerji sisteminizin yüzde 100 yenilenebilir enerjilere dönüşümünü gerçekleştirebilirsiniz. Bunu gerçekleştirmek için iki strateji bulunuyor ve bu stratejilerin birbirine paralel bir şekilde uygulanması lazım.
Nihai hedef Türkiye’nin tamamında yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanımını sağlamak olmalı. Sabit fiyat garantisi yasasını devreye sokmalısınız. Bu yasa, tüm yenilenebilir enerji kaynaklarını dengelemelidir. Bu önemli.
İkinci strateji, coğrafi koşullara uyum sağlayacak şekilde, her şehir/bölge için en iyi yenilenebilir enerji kaynakları planını belirlemektir. Bu sayede yerel düzeyde katma değer ve yeni istihdam imkânı yaratabilirsiniz. Hükümetin iyi bir yasayı uygulamaya koyması durumunda tüm enerji kaynaklarını dengeleyebilirsiniz. Her iki strateji de başarılı bir enerji dönüşüm sistemi için gereklidir.
Bu çalışmanın sonunda yenilenebilir enerji kaynaklarının ve sıfır sera gazı salımı yapan teknolojilerin hızlı entegrasyonuna ilişkin siyasi öneriler yer alıyor. Raporda sektör eşleşmesi, şahıs yatırımları, vergi indirimi ve kömür ve fosil yakıt kaynaklarına sağlanan teşviklerin kesilmesiyle eşzamanlı yasal imtiyazlar öne çıkıyor. Sizce bunlardan en önemlisi hangisi? Bu konuda atılacak ilk adım sizce hangisi olmalı?
Öncelikle, yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçiş, iklimin etkili bir şekilde korunması bakımından önemli bir stratejidir. Temiz ve yenilenebilir teknolojilere yapılan yatırımlar, iklimin korunması açısından büyük öneme sahip. Peki, insanları bu yatırımları yapmaya nasıl özendireceğiz?
İklimi korumaya yönelik çabaları desteklemenin en iyi yolu, karbon ticareti değildir. Çünkü karbon ticaretinin yatırımcılar üzerinde bir etkisi olmamaktadır. Karbon vergisi de bu konudaki en iyi yöntem olamaz. Karbon vergisi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmasına doğrudan bir teşvik sağlamamaktadır. Yatırımcıların finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Bu da ancak iyi bir sabit fiyat garantisi yasasıyla mümkündür. En iyisi bu yasanın hükümet düzeyinde uygulamaya konulması ve bütün ülkeyi kapsayacak şekilde uygulanması olacaktır.
Finansal desteğin dışında bilgi ve deneyimlerle en iyi uygulamaların paylaşılması son derece önemlidir. İyi eğitim programlarına ihtiyaç var. Üniversitede öğrenciler, farklı teknolojileri öğrenmek zorunda. Üniversiteler sadece teknoloji açısından değil, aynı zamanda ekonomi açısından da önemli. İnovasyonlar ve yeni trendler üniversitelerde ele alınmalı ve toplumu ve karar vericileri sorumluluk anlayışıyla hareket etmeye nasıl teşvik edebileceği tartışılmalı. Tüm bilimsel düzeyler önemli. Okullarda, genç kuşaklara yenilenebilir enerjinin olumlu etkileri öğretilmeli.
Söz konusu raporda birincil enerji üretiminin yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması da yer alıyor. 2050 yılı itibariyle yenilenebilir enerji sistemlerinin yüzdesi ne olacak? İlk sırada hangi yenilenebilir enerji kaynağı yer alacak?
Küresel düzeyde yaptığımız çalışma, güneş enerjisinin ortalama yüzde 70, rüzgâr enerjisinin yüzde 18, geriye kalan kısmın da biyoenerji, hidroelektrik ve jeotermal enerjiden oluşacağını öngörmektedir. Ama enerji kaynaklarının payı bölgeden bölgeye farklılık gösterebilmektedir. Örneğin Avrupa’da rüzgâr daha önemlidir çünkü hava durumumuz güneş enerjisinden yüksek oranda pay almaya uygun değil.
Güneş enerjisinin oranının yüzde 70’ler civarında olabileceğini düşünüyorum. Güneş enerjisi en önemli kaynak olmalı, ama tek enerji kaynağı da değil tabii. Enerjinizi, rüzgâr, biyoenerji, jeotermal ve hidroelektrikle dengeleyebilirsiniz.
Peki, verimlilik burada nasıl bir rol oynamaktadır? Bu konuda Türkiye’ye neler önerirsiniz?
Enerji verimliliği Almanya’da olduğu gibi Türkiye’nin her yerinde önemli bir konu. Verimlilik, nihai enerji tüketicileri açısından önemlidir. Daha az enerji kullanın, yaz ve kış aylarında tüketimi azaltmak için evinize yalıtım yaptırın. Yenilenebilir enerjiyle çalışan elektrikli arabalar kullanın.
Ancak, çok fazla salıma neden oldukları için, enerji verimliliğinin fosil yakıtlı santral yapma hedefi taşımamasına dikkat etmeliyiz. Fosil yakıtları aşamalı olarak tamamen ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Burada önemli olan tek şey nihai tüketicinin verimliliğidir ve buna da yenilenebilir enerji üretimiyle birlikte ivme kazandırılması gerekir.