BM Çevre Programı İcra Direktörü Inger Andersen, BM Çevre Programı resmi internet sitesinde yayımlanan yazısında, 10 yıldan daha fazla süreden bu yana, sürdürülebilirliğin siyasi ve ekonomik karar alma mekanizmalarının merkezine yerleşmeye başladığını söyledi.
Konsey ve buna benzer birçok kuruluşun bu süreçte büyük rol oynadığını belirten Andersen, “Ancak önümüzde, geride bıraktığımızdan çok daha fazla iş var.” diyor.
Dünya çağında pek çok adım atıldığını dile getiren Andersen, “Paris Anlaşması ve daha pek çok anlaşma yoluyla, sürdürülebilirlik konusunda ne yapmamız gerektiği ve bunu nasıl yapacağımız konusunda hemfikir olundu.” ifadelerini kullanıyor.
Ancak pek çok ülke, sürdürülebilirlik için küresel plan kapsamında verilen vaatleri henüz yakalayamadı.
“Hava kirliliği, en büyük çevre sağlığı riski”
Hava kirliliğinin dünyanın en büyük çevre sağlığı riskine neden olduğu belirtilen yazıda, “Dünya Sağlık Örgütü verileri, her 10 kişiden 9’unun yüksek düzeyde kirletici içeren havayı soluduğunu ve her yıl yaklaşık 7 milyon insanın kirli havaya maruz kaldığı için öldüğünü gösteriyor.” ifadeleri yer alıyor.
Kaynakların bilinçsiz kullanımı nedeni ile sürdürülebilirliğin riske girdiğini belirten Andersen, “Covid-19 krizi atılması gereken adımların ertelenemeyeceğini gösterdi. Sürdürülebilirliği COVID-19 ekonomik iyileşme paketlerine dâhil etmeliyiz.” diyor.
Pandeminin neden olduğu ekonomik yavaşlama sonrası çoğu ülkenin ekonomiyi canlandırmaya ve istihdam yaratmaya çalıştığını belirten Andersen’a göre,
“Bu süreçte tüm ülkelerin sadece plastik kirliliği, iklim ve toprak bozulması konusundaki mevcut taahhütlerini yerine getirmesi değil, aynı zamanda bunları artırması ve esnetmesi zorunlu.”
“Devlet fonları ve özel yatırımlar artırılabilir”
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) verilerine göre, Hindistan’ın 2022 yılına kadar belirlemiş olduğu 175 GW yenilenebilir enerji hedefi kapsamında güneş enerjisinde 1 milyon, rüzgârda ise 180 bin yeni iş imkânı sağlayacağına dikkat çeken Andersen, devlet fonları ve özel yatırımların artırılabileceğini, finansmanın doğru kullanılması için yeni stratejiler geliştirilebileceğini belirtiyor.
Enerji sübvansiyonlarının yeniden düzenlenmesinin kritik bir öneme sahip olduğunu dile getiren Andersen, “Hindistan’da fosil yakıt sübvansiyonları, alternatif enerji sübvansiyonlarının yedi katından fazladır. Şimdi bu tür sübvansiyonları yeniden yönlendirerek sıfır karbonlu, sürdürülebilir ve daha dayanıklı altyapı yatırımlarını teşvik etme zamanı.” diyor.
Andersen’a göre, yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğe yatırım yapmak, emisyonları azaltmaya yardımcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda yaşamın ve geçim kaynaklarının dayandığı orman örtüsünün korunmasını da sağlayacak.