Küresel ekonomiyi koronavirüs etkisinden kurtarmaya çalışan merkez bankaları, iklim değişikliği ile mücadele konusunda da adımlar atıyor.
Bu yıl dünyanın büyük bir kısmını kasıp kavuran orman yangınları, seller ve kuraklıklar, COVID-19’un dünya ekonomisine zarar veren tek kriz olmadığını hatırlattı.
Bu tür iklim kaynaklı olaylar, enflasyonu, ekonomik büyümeyi ve finansal istikrarı giderek daha fazla etkiliyor.
Reuters’te yer alan habere göre, Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank-ECB) Başkanı Christine Lagarde, politika yapıcıların göreve hazır olduğunu, ECB’nin teşvik programları ve diğer politikalar aracılığıyla iklim risklerini ele alması gerekebileceğini söyledi.
Peki, merkez bankaları bu sürece neden dâhil oldu ve neler yapabilirler?
Finansal Sistemi Yeşillendirme Ağı (NGFS), bir finansal risk kaynağı olarak iklim değişikliğinin merkez bankasının yetki alanına girdiğini savunuyor.
İtalya’nın lagün şehri Venedik’teki binalar veya petrol rafinerileri gibi yerleri sigortalayan bankalar ve finans şirketlerinin gelecekte büyük zararlarla karşılaşabileceği belirtiliyor.
2017 yılında, Alman Hükümeti tarafından finanse edilen bir araştırmaya göre, 20 trilyon dolara yakın varlığın 2050’ye kadar “mahsur kalma” riskinin olduğu, bu durumun nedeninin ise fosil yakıt kullanımının azalması olacağı öngörülüyor.
Merkezi Birleşik Krallık’ta bulunan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Carbon Disclosure Project’e göre de, dünyanın en büyük 500 şirketi yaklaşık 1 trilyon dolarlık iklim riskine maruz kalabilir.
Yeşil tahviller artıyor
Merkez bankaları, sürdürülebilir projelere ayrılan gelirlerle temiz enerji ve çevre projelerini finanse etmek için kullanılan yeşil tahvil alımlarını artırıyor.
Avrupa Merkez Bankası, 2016 yılından bu yana şirket tahvillerini almaya başladı. Ancak burada ironik bir durum da söz konusu. Çünkü çok sayıda petrol, enerji ve madencilik firması da düşük borçlanma maliyetleri ve varlık satın alma programları ile merkez bankalarından destek aldı.
ECB’deki birçok kişi, kurumsal tahvil satın alma planlarında “yeşil” borçlanmayı destekliyor. Yine, İngiltere ve Hollanda Merkez Bankaları iklimi değişikliğini kriterleri arasına dâhil ederken, Çin Merkez Bankası da bazı yeşil tahvilleri teminat olarak kabul ediyor.
Bu konularda genelde suskun kalan Japonya Merkez Bankası da konuyla ilgili adım atmaya başladı ve kısa süre önce iklim değişikliğini dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu en büyük zorluklar arasında listeledi.
İsveçli Riksbank da geçen yılın Kasım ayında yaptığı açıklamada, yüksek sera gazı emisyonlarına sahip bazı Avustralya ve Kanada eyaletlerinin tahvillerini sattığını ve merkez bankalarının 10 trilyon dolarlık rezervlerinin iklim savaşında güçlü bir araç olabileceğini gösterdiğini söyledi.
İster teşvik isterse döviz rezervi için yeşil tahvil satın almak, pazar küçük olsa da atılabilecek en kolay seçenek olarak gösteriliyor.
“Yeşil TLTRO”’lar sunuluyor
Hedeflenen Uzun Vadeli Yeniden Finansman İşlemleri (Targeted Long-Term Refinancing Operations – TLTRO), ECB’nin bankalar için sağladığı bir finansman mekanizması olarak işliyor.
Pazar büyürken, makul bir alternatif olarak “yeşil TLTRO”’lar sunuluyor ve bu durum, paranın iklim dostu şirketlere ve projelere ödünç verilmesi koşuluyla bankalara daha ucuz merkez bankası kredileri sunulması anlamına geliyor.
Finans sektörünün de popüler hale gelen bir diğer uygulama ise, iklim riski için stres testi yapmak. Düşünce kuruluşu OMFIF ve Mazars tarafından yapılan bir ankete göre, ankete katılan 33 merkez bankasının yüzde 15’i bu tür uygulamalar üzerinde çalıştığını, yaklaşık yüzde 80’i de bu adımı atmayı planladıklarını söylüyor.