İklim değişikliği büyük bir kriz haline dönüşürken birçok ülke düşük karbonlu ekonomiye geçiş için planlarını açıkladı. Dünyadaki karbon emisyonlarının yüzde 30’undan tek başına sorumlu olan Çin 2060’tan önce karbon nötr bir ekonomi sözü verirken, Japonya ve Güney Kore bu tarihi 2050 olarak belirledi.
Uzmanlara göre, bu ülkeler taahhütlerini yasal olarak bağlayıcı hale getirerek hızla gerekli yatırımlara başlarsa dünyadaki düşük karbonlu ekonomik büyümenin itici gücü olabilirler.
Almanya merkezli düşünce kuruluşu Agora Energiewende Kıdemli Danışmanı Kevin Tu, Çin, Japonya ve Güney Kore’nin karbonsuzlaşma taahhütlerini gerçekleştirebilmeleri için temel bir dönüşüm yaşamaları gerektiğini söyledi.
Temiz enerji teknolojilerinin araştırma, geliştirme ve uygulanması için çalışmaların iki katına çıkarılması, uluslararası siyasi arenada iklim değişikliğinin temel konu haline getirilmesi ve emisyonların azaltılması için bir mekanizma geliştirilmesiyle bu dönüşümün başlayabileceğini aktaran Tu, karbonsuz ekonomiye geçişte en büyük rolü yenilenebilir enerjinin oynayacağını vurguladı.
Tu, enerji verimliliği, bataryalar ve hidrojenin giderek daha önemli hale geldiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Çin, Japonya ve Güney Kore’nin taahhütleri henüz yasal olarak bağlayıcı olmasa da bu ülkeler çok doğru yönde bir karar aldı. Bu iddialı hedeflerini başarıp başaramayacaklarını çizecekleri yol haritası gösterecek. Bu ülkelerin küresel kömür, petrol ve doğal gaz sektörlerindeki yerine baktığımızda, açıkladıkları taahhütlerle fosil yakıt kullanımının sona ermesi ve daha büyük çaplı yenilenebilir yatırımlarının hayata geçirilmesine öncülük edeceklerini düşünüyorum. Ayrıca, küresel iklim ajandasının daha ileri bir noktaya taşınması için de bu 3 ülkenin ortak bir liderlik oluşturabileceği kanaatindeyim.”
“Yeni bir ‘elektrik çağı’ göreceğiz”
Oxford Üniversitesi Smith Çevre ve Girişim Okulu Direktörü Prof. Cameron Hepburn ise taahhütlerin zor ama başarılabilir olduğunu dile getirdi.
Temiz enerji teknoloji maliyetlerinin düştüğünü ve yeni tip koronavirüs salgını sonrası dönemde hidrojen yatırımlarının birçok ülkede artacağını anlatan Hepburn, “Çin, Japonya ve Güney Kore’nin açıkladığı hedefleri için yıllık birkaç trilyon dolar yatırım gerekiyor ama bununla birlikte milyonlarca istihdam da oluşturulacak. Salgın sonrasında ekonomilerimizi toparlamak için tam da ihtiyacımız olan aslında sıfır karbon ekonomiye geçiş. Türkiye gibi yenilenebilir enerji potansiyeli yüksek olan ülkeler bu dönüşümü çok rahat bir şekilde yapabilecekler.” diye konuştu.
Hepburn, özellikle elektrik sektöründe birçok fırsat olacağını ifade ederek, “Bugünkü temel enerji ihtiyacımızın yüzde 20’sini elektrik oluşturuyor. Gelecekte bu oran yüzde 60 ile 80 arasına yükselecek ve biz yeni bir ‘elektrik çağı’ göreceğiz. Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımında birçok yeni fırsat var. Sıfır karbon ekonomiye geçişte güneş ve rüzgâr kilit rolde olacak ama güneşten elektrik üretimi çok daha fazla olacak.” değerlendirmesinde bulundu.
Tufts Universitesi Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı Rachel Kyte de Çin, Japonya ve Güney Kore’nin 2030 sonuna kadar kömürden çıkmak için “agresif” bir yol haritası çizerken temiz enerji yatırımlarını ikiye katlaması ve ulaşımdan kaynaklanan emisyonları da azaltması gerektiğini kaydetti.
Ülkelerin bu hedeflerini gerçekleştirilebilmek için uluslararası iş birliği geliştirebileceklerini belirten Kyte, “Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ile Japonya ve Güney Kore de finansal kurumlarıyla dünyada sıfır karbon projelerini destekleyebilir.” dedi.
Kyte, temiz enerjinin en büyük istihdam alanlarından biri olduğuna dikkati çekerek, “Yenilenebilir kaynaklar güvenilir, erişebilir ve temiz enerjiyi sağlıyor. Temiz enerji dönüşümü, enerji verimliliği ve dijitalizasyonlar birleştiğinde ortaya çok daha büyük fırsatlar çıkıyor. Önümüzdeki dönemde yeşil hidrojen başta olmak üzere inovasyon ağırlıklı birçok yatırıma şahitlik edeceğimizi düşünüyorum.” ifadelerini kullandı. (AA)