Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 18 Mayıs tarihinde yayımladığı “2050’de Sıfır Emisyon: Küresel Enerji Sektörü için Yol Haritası“ özel raporunda yeni petrol, kömür ve doğal gaz sahalarına tamamen son verilmesi gerektiğini belirtiyor.
IEA’nın 2050’de sıfır emisyon hedefine ulaşılması için küresel enerji sektörüne sunduğu 400 maddelik yol haritasına göre, 2030’a kadar güneş enerjisinde yıllık 630 GW, rüzgarda ise 390 GW kapasitenin devreye alınması gerekiyor.
IEA’dan 2050 yol haritası: Güneş ve rüzgârda devreye alınacak kapasite 2030’a kadar 4 katına çıkmalı
“Dünyanın bilimi dinlemesi gerekiyor”
IEA raporunda enerji sisteminin radikal dönüşüm ihtiyacının açıkça belirtildiğini dile getiren Exeter Üniversite İşletme Fakültesi’nden Profesör Gail Whiteman,
“Bununla birlikte, aynı gün Shell, Yıllık Genel Toplantısına ev sahipliği yaptı ve ‘Shell 1.5 C Gökyüzü Senaryosu’ gerçekçi olmayan negatif emisyon teknolojilerine dayanıyor. Brezilya büyüklüğünde yeni bir orman gerektirecek büyüklükte ağaç dikmeyi önererek gerçekçi olmayan bir seçenek sunuyor. Bu tür bir kopukluk kafa karıştırıcı ve düpedüz tehlikelidir. Bilimsel düşünceyle uyumsuz büyük enerji şirketleri olamaz. Günün sonunda, IEA’nın 1,5 C’ye giden senaryosunun değer kazanması için, dünyanın tek boynuzlu atlara inanmayı bırakması ve bilimi dinleyerek ona göre hareket etmesi gerekecek.” dedi.
GWEC: 2030 yılına kadar her yıl 390 GW rüzgâr enerjisi kapasitesi üretmemiz gerekiyor.
Raporu değerlendiren bir diğer isim ise Küresel Rüzgâr Enerjisi Konseyi (Wind Energy Council, GWEC) Politika ve Projeler Direktörü Joyce Lee oldu.
Lee, “Bu rapor, dünya çapında hükümetler için artık ayaklarını sürüyemeyecekleri ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanma konusunda ciddileşmeleri gerektiğini bildiren bir alarm niteliğinde. 2050’ye kadar net sıfıra ulaşmak için gereken rüzgâr enerjisi artışının ölçeği çok büyük. 2030 yılına kadar her yıl 390 GW rüzgâr enerjisi kapasitesi üretmemiz gerekiyor. Şu anda yılda sadece 90 GW kuruyoruz ve birçok ülkede sistem yenilenebilir enerjilere karşı istiflenmeye devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Bu zorluğun üstesinden gelmek için, hükümetler tarafından alınan önlemlerin acil ve odaklanmış olması gerektiğinin altını çizen Lee,
“Emisyon azaltımının, fosil yakıtların hâlihazırda uygun fiyatlı ve dünya çapında kullanılmaya hazır olan rüzgâr ve güneş ile yer değiştirmesiyle başarılacağı inkâr edilemez; CCUS (karbon tutma ve yakalama) gibi yeni teknolojiler ile dikkatimiz dağılmamalı.
IEA’nın petrol ve doğal gaz sahalarına ve kömür madenlerine yeni yatırımlardan kaçınmaya yönelik çağrısını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak raporda belirtilen hedefler, hükümetler dünya çapında rüzgâr enerjisini büyütmek için harekete geçmedikçe hiçbir şey ifade etmiyor.” dedi.
“Kömürün yanında, doğalgaz da aşamalı olarak bırakılmalı”
Düşünce kuruluşu Ember’in küresel lideri Dave Jones: “IEA, fosil yakıtların dönemi bitti diyor ve 2040 yılına kadar temiz elektriğe küresel bir geçiş talep ediyor. Rüzgâr ve güneş, 1,5 derecelik bir dünyaya giden yolumuza güç sağlayacak. Kömür enerjisini aşamalı olarak bırakmak yeterli değil, dünyanın doğal gaz enerjisini de aşamalı olarak durdurması gerekiyor. IEA, verimsiz kömürlü termik santrallerin 2030 yılına kadar kapanması gerektiğini belirtiyor ki bu birçok ülke için ciddi bir adım olacak. Yeni fosil yakıt tedarikine yatırım yapılmasına gerek olmadığını ortaya koyuyor; bu fosil yakıt endüstrisine büyük bir darbe. Bu, fosiller tarafından yönlendirilen IEA’nın beş yıl öncesinden tam bir dönüş.” ifadelerini kullandı.
Imperial College London Grantham Enstitüsü Araştırma Direktörü ve IPCC 1,5°C Özel raporu yazarı Joeri Rogelj da yaptığı değerlendirmede,
“IEA’in yeni net sıfır emisyon senaryosu, bu alandaki en iddialı senaryo değil, ancak aynı zamanda en muhafazakar olmaktan da uzak ve sembolik bir çabadan çok daha fazlası.
IEA raporunda eleştirilecek ve tartışılacak temel husus, senaryosunda kullanılan biyoenerji ve karbon yakalama ve depolama (CCS) seviyesidir. (Mantıksız oldukları için değil, belirsiz oldukları ve bir dereceye kadar politika tercihlerini temsil ettikleri için). Gelecek değiştirilemez değildir ve bu nedenle bu tür tartışmalar, hangi teknolojileri ve önlemleri tercih ettiğimizle ilgili toplumsal tartışmaların bir parçasıdır. ” dedi.