Yazar: Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi Araştırmacısı Barış Sanlı
Dış dünyayı anlarken bunu kafamızda basitleştiriyoruz. Kategoriler birçok şeyi belleğimizde tutmamızı ve dünyayı hızla anlamamızı sağlıyor. Konu enerji dönüşümü olduğunda ise kategoriler bizleri yanıltabilir. Çünkü Bebek’ten İstanbul Boğazı’na bakan birinin, Karadeniz’in 70 cm daha yukarıda olduğunu, iki akıntı olduğunu ve ters yönlü aktığını göremediği gibi, heyecanla baktığımız manzaralar da enerji dönüşüm dinamikleri konusunda bizleri yanıltabilir.
Enerji dönüşümü örneğine baktığımızda, mevcut pazara hâkim olan yakıt fiyatlarında bir artış ve bu artışın dalga dalga gelmesi yeni veya eski kaynaklara geri dönüşte çok etkili oluyor diyebiliriz. Eski kaynaklar derken, petrolden de elektrik üreten bir dünyanın petrol krizleriyle tekrar kömüre ağırlık vermesi bir örnek olabilir.
Bu enerji dönüşümü biraz Christopher Nolan filmlerine benzeyebilir. Yani başı sonu belli olmayan süreçlere… Her şeyin birbirine girdiği ve çözümün de cidden kafamızda sorular uyandırdığı bir bitişe… Oysa insanoğlu naiftir, tık-tık-tık saat gibi işleyen süreçler sonucunda nihayete ermiş, kesin olarak neticelenmiş sonuçlar bekler. Doğrusal kestirim-regresyon insanoğlunun en bilimsel yanılgısı olmaya devam eder. Gerçekliğin ise böyle olmadığını yaşayarak görür.
Bloomberg’in geçen hafta yayımladığı rakamlara göre petrol ve doğal gaz sektöründe, Covid öncesi olan yatırımların ancak 4’te 1’i yapılabiliyor. Yani rezervlerin yenilenme oranı ciddi olarak düşüyor. Biz bu filmi görmüştük. 2000’lerin başında gelmeyen yatırımlar, 2005-2008 artışı olarak karşımıza geldi. Hatta petrol fiyatları 147 dolar/varilleri buldu ve bu yüksek petrol fiyat süreci dünyada yenilenebilir yatırımları inanılmaz hızlandırdı.
Tesla gibi elektrikli araç şirketleri ve yeni enerji start-uplar hızla çoğaldı. Ülkeler yenilenebilir kaynaklara alım garantileri verdiler ki bunların önemli bölümü 2020’de son buldu. Devletlerde yenilenebilir kaynaklara destek isteği düşerken, fosil yakıtların yasaklanması gündeme geldi. Veriler ve söylemler ayrıştı.
Öyle söylemler var ki emisyonlar yarın sıfırlanacak gibi, öyle veriler de var ki fosil yakıtlar daha 100 yıl kullanılacak sanki. Bu kafa karışıklığı Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol tarafında da dile getirildi. Birol, “Veriler ve söylemler ayrışıyor.” diye uyardı.
Çünkü politikacıları zorlayan bir şey yok. Söylemler ile kitleler-likeler-retweetler sel gibi akıyor. Yanlış eylemlere ise sadece birkaç marjinal(!) tepki veriyor. Bilginin hızla aktığı dünyada, ağırlıklı bir kitle artık sadece bu “an”ı oyluyor veya fiyatlıyor. O kadar çok bilgi akıyor ki eskiyi değerlendirmeye vakit yok. Bu da veriden ve incelemeden daha çok söylemlerin gücünü artırıyor.
Yaklaşan petrol krizi yeni bir 2010-2020 süreci başlatabilir. Çünkü yatırım yapılamıyor ve herkes eskisinden daha çok araba kullanıyor. Yeni hizmetler var ve bireysel ulaşımda artışlar kaçınılmaz. Gençler Paris’e, Roma’ya gitmek, dünyayı daha çok gezmek istiyor. Yani tüketim damarlarımızda daha hızlı akıyor. Bu durum kötü değil ancak bu süreci sürdürülebilir yakıtlarla yürütmeyi henüz başaramadık.
Bu nedenle petrol talebi hızla artıyor ve şu anki şartlarda elektrikli arabaların bu durumu yavaşlatması mümkün değil. Bu da muhtemelen -bir küresel ekonomik kriz vurmazsa- 2025 dönemine kadar yüksek bir petrol fiyat platosunu kaçınılmaz hale getirebilir. Çünkü petrol ve doğal gazda yatırımların gecikmesinin ve fiyat artışlarının bir hikâyesi vardır.
Bir kargaşa yaşanır, acaba fiyatlar artacak mı artmayacak mı diye tartışmalar olur. Sonra “Geçici yahu” tartışmalarını duyarsınız. Fiyatlar arttıkça kazalar, ummadık şeyler olur. Bir anda panik atmosferi gelişir. “Eyvah, kıtlığa gidiyoruz” denir ve çılgınca alımlar gelir. Arttıran attırana tahminler gelir. Herkes alışır o momentuma, hiç düşmeyecekmiş gibi gelir. Fakat bir analist bir veride çatlak görür ve “Yahu öyle değilmiş” der ve kartopu İsviçre Alpleri’nin zirvesinden yuvarlanır. Murat Kekilli şarkısının hatırlattığı şekilde “bir uçurum gibi” düşer Einstein yutmuş gibi dolaşan amatör yatırımcının gözlerinden…
Petrolde yakın dönemde İran anlaşmasının olması muhtemel görünüyor. Bu anlaşma gerçekleşmez ise yüksek fiyat senaryolarını öne çeker. Avrupa’da kömür ve nükleerin kapanması ile artan emtia fiyatları bence bir süre daha kalıcı, tabii ekonomiler çökmezse. Fiyat arttıkça, eğer talebin tepki vermesine izin verilirse bir denge bulunur.
Petrol ve doğal gaz fiyatlarının yükselmesi tüm dünyada yenilenebilir politikalarına bir kez daha güç verecek. 2050’de net sıfır bir dünya bekliyorsak, bu dalgalardan 3-4 tane daha görebiliriz. Her dalgada yeni teknolojilerin girişine şahitlik edeceğiz. Dünya sıfır emisyona değil ama net sıfır emisyona gidiyor gözüküyor. Ben ise bu duruma olasılık ihtimali bırakmaktan yanayım. Malum ABD’nin ilk siyahi başkanından sonra emlak milyarderi başkan olmuştu.
Peki, yenilenebilir ve temiz enerjide gelecek dalgalar neler? ABD yönetimi ve AB, nükleer konusunda pozitifler fakat bunu kabul ettirmek zor olabilir. Deniz üstü rüzgâr, katı hal lityum pil, yeni finansman yöntemleri, karbon fiyatlaması, yatırımcı sorumlulukları geliyor. Bunun üzerine NATO açıklamasına göre tüm ordular da çevre dostu hazırlıklara başlıyor. Askeri teknolojilerin dönüşümü, inanılmaz bir dönüşüm sağlar. Çünkü kamusal ilginin oraya kayması tüm kurumları da dönüştürür. Yani yakın dönemde gördüğümüz gelişmeler bunlar.
Orta dönemde karbon yakalama teknolojilerinde bir hareketlenme görülmesi gerekecek. Çünkü sanayi tarafında bir sürü proje açıklanıyor ama çoğu pilot ve 2030’lara kadar belki AB’yi dönüştürür. ABD ve Çin’de aynı hızı şimdilik göremiyoruz. Fakat güneş bir örnek ise, gözümüzün önündeki pazar payı düşük bir teknolojinin bir anda ana akım olduğunu görmemiz şaşırtıcı olmaz.
Bu yenilenebilir dalgasına yetişir mi bilemeyiz ama yeni elektrik piyasa reformları gelebilir. AB tarafında bunların adım adım olması isteniyor. Fakat daha hızlandırılmış yenilenebilir yatırımları adım adım tedbirlerle olmaz. Burada benim gördüğüm opsiyon gibi finansal ürünlerin dahil edilmesi ve hem yenilenebilir hem de kapasite tarzı uygulamaların bu tarafa kayması daha kabul edilebilir olur. Uzun vadeli fiyat beklentilerinin sistem tarafından finansal ürünlere çevrilmesi önemli bir adım olmaya devam eder.
Yüksek voltajlı, doğru akım (HVDC) hatlar gelecek zamanlı değil, gerçekleşiyor. Fakat bunların ülkeler arası yeni ağlar oluşturmasını dikkatle izlemek gerekir. Petrol piyasası gibi daha entegre bir elektrik piyasasına gidiliyor olabilir mi? Yavaş yavaş, fakat yön o tarafa şimdilik. Isı pompaları ikinci dalgada çok şanslı hatta burada daha yeni teknolojiler görebiliriz. Fakat Türkiye gibi ülkelerde ben yakın dönemde çok şans veremiyorum. Çünkü Akdeniz insanı en sıcakta en soğuk, en soğukta en sıcak seviyor. Türkiye özelinde “kemiklerimiz ısındı” tabirinin olması bile ısınmadaki sosyal radikalliği ortaya çıkarıyor. Buna pompa dayanmaz.
Tüketicinin tüketim eğiliminde bir değişim olmasını beklemek hayalcilik olur. Artan refah ile daha fazla Z kuşağı dünyayı doya doya gezmek isteyecek ve tabii ki yürüyerek değil. İnsanlar araba isteyecek, zenginleştikçe her evde herkese bir araba istenecek. Fiyatlamalar değişmek zorunda kalacak. Thomas Piketty’nin Sermaye kitabına göre insanlar birikimlerinin daha az bir kısmını süs eşyalarına harcıyor ama hala gelirin yüzde 30’u mobilya gibi eşyalara gidiyor. Ve bu çok uzun zamandır böyle. Uzun dönemli trendleri kıracak bir dalga yok. Bu durumu Covid de kırmadığına göre, uzun dönemli trendi kısaca “hepimiz yaşamak istiyoruz” olarak özetleyebiliriz.
Kötü ya da iyi olarak değil, yaşanacak bir gerçeklik olarak düşündüğümüzde, enerji dönüşümünde de petrol fiyat dalgaları temiz enerjiyi daha da güçlendirecek. Her petrol dalgasında yeni teknolojiler piyasalara taşınacak. Eğer bu dalgalar olmazsa, insanlar da politikacılar da söylemden öteye geçemiyor.