Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Millet (BM) toplantısında Paris İklim Anlaşması’nın önümüzdeki ay Meclis’e sunulacağını açıklaması sonrası gözler enerji sektörüne çevrildi.
Konuyla ilgili Temiz Enerji Haber Portalı’nın sorularını yanıtlayan SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Kıdemli Enerji Analisti Yael Taranto’ya göre, Paris Anlaşması kapsamında verilecek taahhütleri yerine getirebilmek için enerji verimliliğindeki gelişmenin ve enerji dönüşümünün hızlandırılması gerekiyor.
Bildiğiniz gibi Cumburbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler toplantısında Paris İklim Anlaşması’nın önümüzdeki ay Meclis’e sunulacağını açıkladı. Anlaşma’nın onaylanması durumunda Türkiye enerji sektörünü ne gibi değişimler bekliyor?
Paris İklim Anlaşması kapsamında verilecek taahhütler enerji kullanımı için fosil yakıt tüketen, dolayısıyla karbon salımına yol açan tüm sektörleri etkileyecek. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de elektrik üretiminde yenilenebilir enerji payının artmasıyla birlikte karbonsuzlaşma süreci başladı. Geçtiğimiz 20 yıl içinde yenilenebilir enerjinin elektrik üretimi içindeki payı yüzde 25’ten yüzde 42’ye ulaştı.
Son birkaç yılda ise devreye alınan yeni elektrik üretim kapasitesinin tamamına yakını yenilenebilir enerji santrallerinden oluştu. Elektrik üretimindeki dönüşümün önümüzdeki dönemde hızlanarak devam etmesi bekleniyor. Bu dönüşümün bir parçası olarak eski ve verimsiz fosil yakıt santrallerinin diğer ülkelerde olduğu gibi kademeli olarak bir plan çerçevesinde devre dışı bırakılması, rüzgâr ve güneş gibi üretimi değişken yenilenebilir enerji kaynaklarının şebekeye entegrasyonu için depolama, talep tarafı katılımı gibi esneklik teknoloji ve önlemlerinin yaygınlaşması üretim tarafında sektörü bekleyen başlıca değişimler olarak karşımıza çıkıyor.
Enerjide üretimin yanı sıra enerji verimliliğini artırarak tüketimin de rasyonel hale gelmesi, ekonomik gelişmenin enerji tüketiminden bağımsızlaştırılması önem taşıyor. Türkiye’de birim ulusal gelir artışı için harcanan enerji miktarı (enerji yoğunluğu) son 15 yılda yüzde 1’den fazla azalıyor. Ancak, Paris Anlaşması kapsamında verilecek taahhütleri yerine getirebilmek için enerji verimliliğindeki gelişmenin hızlandırılması gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde toplam enerji talebindeki artış hızının geçmiş döneme kıyasla önemli ölçüde yavaşlamasını beklemek gerekir.
Elektrik sektörü dışındaki sektörlerde ise enerji dönüşümü Türkiye’de de dünyada da henüz başlangıç aşamasında bulunuyor. Ulaştırma, sanayi ve ısıtmada enerji tüketiminin karbonsuzlaşması için ilk etapta bu sektörlerde fosil yakıtların yerini giderek yenilenebilir enerjiden üretilen elektriğin aldığını göreceğiz. Bu kapsamda ulaştırmada elektrikli araçların, binalarda ise ısıtmada ısı pompaları ve elektrikli ocakların kullanımında artış bekleniyor. Uzun vadede elektrifikasyonun güç olduğu karbon-yoğun sanayi kollarında, havayolu, denizyolu ve uzun mesafe yük taşımacılığında yeşil hidrojene yönelim görülebilir.
Enerji sektörünü bir iş kolu olarak değerlendirdiğimizde, enerji dönüşümünün hızlanması anlamına gelen bu değişimler, sektörün enerjinin bir ürün olarak satışından çok enerji hizmetleri yönetiminin ön plana çıkmasına neden olacak. Enerji verimliliği, dijitalleşme ve emisyon yönetimini kapsayan ve odağında tüketim noktaları olan enerji yönetimi hizmetleri satışı önümüzdeki dönemde sektörün belirleyici faaliyeti olacak.
Emisyonların azaltımı konusunda Türkiye’nin ne gibi adımlar atması gerekiyor? Enerji dönüşümünün bu gelişmede payı ne olacak?
Türkiye’nin öncelikle kapsamlı bir iklim planlaması yaparak ve bu planı sanayi ve ulaştırma politikalarıyla da entegre ederek 2030 ve 2050 yılları için emisyon azaltım hedeflerini belirlemesi, bu doğrultuda somut eylem planları oluşturması ve uygulaması gerekiyor. Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının yüzde 70’i enerji sektöründen kaynaklandığı için enerji dönüşümü emisyon azaltımında kilit role sahip olacak.
Bu kapsamda enerji sektörü ile birlikte tüketici sektörlerin dinamiklerinin de ele alındığı bütünlüklü ve uzun vadeli bir planlama ihtiyacı görülüyor. Kısa dönemde ise aşağıda belirtilen politika eylemleri, elektrik üretiminde fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçişe yönelik 2030 vizyonunu hayata geçirmek için gereken çerçevenin başlıca unsurları olarak öne çıkıyor.
- Karbon fiyatlamasını hayata geçirmek
- Piyasaya dayalı mekanizmalarla birlikte, yenilenebilir enerji kaynakları için desteklerin devam etmesi
- Fosil yakıtlı santrallere verilen destek ve teşviklerin kademeli olarak kaldırılması
- Enerji verimliliğinin sağlanmasında uzun vadeli planlamayı ve piyasaya dayalı politikaları hayata geçirmek
Türkiye’nin mevcut yenilenebilir enerji kullanımı anlaşmada belirlenen hedeflere ulaşılması için yeterli mi?
Türkiye’nin 2015 yılında Paris Anlaşması’nı imzaladığında sunduğu Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı (INDC) aynı zamanda Türkiye’nin 2030 yılı resmi iklim hedeflerini oluşturmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin sunduğu 2030 yılı olağan seyir (“business as usual”) senaryosunda sera gazı emisyonlarının 929 megaton karbondioksit eşdeğeri (CO2e) düzeyine ulaşacağı hesaplanmış ve bu seviyenin yüzde 21 oranında azaltılarak 2030’da 734 megaton seviyesi hedef olarak beyan edilmişti. 2019 yılında gerçekleşensera gazı emisyonu 506 megaton düzeyindedir ve yapılan projeksiyonlar herhangi bir politika değişikliği olmadan da 2030’da INDC’de beyan edilen seviyenin bir hayli altında bir emisyon düzeyine ulaşılabileceğini gösteriyor.
Öte yandan tüm dünyada Paris Anlaşması kapsamındaki 2030 yılı hedeflerinin yüzyıl ortasında net sıfır karbon salımı sağlayacak şekilde revizyonu gündemdedir. Örneğin, bu kapsamda Avrupa Birliği 2030 yılına dek toplam emisyonlarını yüzde 55 azaltmayı hedefleyen Fit for 55 paketini açıkladı. Dolayısıyla Türkiye’nin de INDC hedeflerini revize etmesi beklenebilir.
Bu dönüşümün istihdama katkısı ne yönde olur?
SHURA’nın Haziran ayında yayımladığı Türkiye’de Enerji Dönüşümünün Sosyoekonomik Etkileri raporuna göre, 2030 yılında elektrik üretiminin yüzde 55’inin yenilenebilir kaynaklardan sağlandığı, enerji verimliliği artışıyla elektrik tüketiminde mevcut politikaların devamı olan baz senaryoya kıyasla yüzde 10 tasarruf sağlanan, trafikte 2,5 milyon adet elektrikli araç ve binalarda 2 milyon adet ısı pompasıyla elektrifikasyonun arttığı bir hızlandırılmış elektrik sistemi dönüşümü senaryosunda ekonomi ve istihdam üzerindeki etkileri araştırdık.
Bu etkileri mevcut politikaların devam ettiği bir baz senaryoyla kıyasladığımızda istihdam edilen toplam kişi sayısında kayda değer bir fark olmadığını, ancak daha yüksek vasıflı ve ücret düzeyi daha yüksek istihdam olanakları yaratılabileceğini gördük.
Çalışma sonucunda her iki senaryoda da toplam istihdamın 2030 yılında 2018’e kıyasla 4,2 milyon kişi artarak 32 milyon kişi seviyesine ulaşacağını, ancak toplam reel ücret gelirlerinin dönüşüm senaryosunda baz senaryoya kıyasla yüzde 2,6 daha yüksek olacağını saptadık. Ayrıca dönüşümün ücret gelirlerinin sermaye gelirlerine kıyasla ulusal gelir içindeki payını artırarak gelir dağılımında da küçük bir pozitif etki yaratabileceğini gördük.
Aynı çalışmada dönüşümün orta-yüksek teknoloji düzeyindeki sektörlerde üretim, ihracat ve istihdam üzerinde olumlu etki yapacağını, makine, otomotiv, beyaz eşya, eğitim, sağlık, profesyonel hizmetler gibi sektörlerde kayda değer istihdam artışı beklenebileceğini saptadık. Enerji sektöründe ise 2018-2030 döneminde yenilenebilir enerji alanında toplam yaklaşık 600 bin yeni istihdam yaratılabileceğini; enerji verimliliği, elektrifikasyon ve dijitalleşme ile birlikte farklı alalarda istihdam potansiyeli oluşabileceği görüldü.
Ancak, doğrudan doğruya fosil yakıtlardan enerji üretimiyle bağlantılı sektörlerde ve genel verimlilik kazanımlarından faydalanamayan alanlarda üretim ve istihdam olanakları azalacaktır. Dolayısıyla dönüşümün faydalarını azami düzeye çıkarmak ve olumsuz etkilenen grupların bu faydalardan adil bir şekilde yararlanmasını sağlamak için ulusal ve yerel ölçekte yeni çözümler oluşturulması gerekecektir.
Türkiye’nin anlaşmaya taraf olması ekonomik açıdan fırsat yaratır mı?
Sosyoekonomik etki çalışmasında dönüşüm senaryosunun getireceği ekonomik faydanın maliyetine kıyasla yaklaşık üç kat daha fazla olduğunu saptadık. Tanımlanan dönüşümü gerçekleştirmek için Türkiye’nin enerji sektöründeki mevcut yatırım düzeyini iki katına çıkarması gerekecek. Yeni yatırımlar ekonomik ve teknolojik gelişme için fırsat sağlarken finansman gereksinimini de artıracak.
Paris Anlaşması’na taraf olmak, 2030 ve 2050 yıllarına yönelik emisyon azaltımı taahhüdünde bulunmak, yurtiçinde karbon emisyonlarının fiyatlandırılarak karbon salımını vergilendirmek Türkiye’nin giderek yaygınlık kazanan uluslararası yeşil dönüşüme dahil olmasını sağlayacaktır. Bu sayede AB’nin ithal ürünlere uygulamaya başlayacağı karbon vergisinin etkilerini hafifleterek en büyük ihracat pazarımızdaki konumumuzu korumak ve dönüşüm için daha iyi uluslararası finansman olanaklarına erişmek mümkün olacak.