Birleşik Krallık, ABD ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu yaklaşık 20 ülke ve kurum, fosil yakıtlara sağlanan uluslararası kamu finansmanının 2022 yılına kadar sonlandırılması ve bunun yerine temiz enerji için kamu finansmanına öncelik verilmesine ilişkin ortak bildirinin altına imza atacak.
Uzmanlara göre kömür finansmanını sona erdirmeye yönelik pek çok küresel taahhüdün ardından, petrol ve doğal gaz finansmanını sona erdirmeye dair ilk defa uluslararası siyasi bir taahhüt veriliyor.
İmzacıların nihai listesine bağlı olarak, bu girişim fosil yakıtlara her yıl harcanan en az 7,8 milyar doları doğrudan temiz enerjiye kaydırabilir.
Uluslararası fosil yakıt projelerine en fazla destek sağlayan ülkelerden biri olan, Güney ve Güneydoğu Asya, Orta ve Doğu Avrupa ve Mozambik de dâhil olmak üzere önemli yerlerde LNG projelerine yön veren ABD’nin bu bildiriye katılması ise büyük önem arz ediyor.
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Climate Action Network Uluslararası İcra Direktörü Tasneem Essop, “Fosil yakıtların kapatılması iklim kriziyle mücadele için kritik öneme sahip. Bu duyuru doğru yönde atılmış bir adımdır, ancak çok taraflı kalkınma bankaları da dahil olmak üzere daha fazla hükümet ve kamu finansmanı kuruluşunun fosil yakıtların finansmanını sona erdirme taahhüdünde bulunması sağlanarak etkisi arttırılmalıdır. Bu fonlar hiç vakit kaybedilmeden Küresel Güney’deki toplulukların temiz enerjiye erişimi ve ülkelere herhangi bir borç yükü oluşturmadan kömür, petrol ve doğalgaz sektörlerinde çalışan kişi ve toplulukların desteklenmesi gibi adil enerji dönüşümü projelerine yönlendirilmelidir.” dedi.
Avrupa Parlamentosu Üyesi Bas Eickhout şunları söyledi: “Ülkelerin fosil yakıt finansmanını 2022 yılına kadar sona erdirme konusunda gerçek anlamda liderlik gösterdiği önemli bir duyuruyla karşı karşıyayız. Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin geçen yıl vaat ettiklerini uygulamaya hazır olmamasına hayret ediyorum. Bu önemli hamle, doğalgazı taksonomide “yeşil” yatırım olarak sınıflandırmayı düşünen Avrupa Komisyonu ve AB ülkelerinin gerçekle bağlarının ne kadar kopuk olduğunu göstermektedir.”