Türkiye’de kömür santralleri uzun yıllardır hava kirliliğine sebep oluyor ve bu da erken ölümlere, astım, kronik bronşit veya kalp hastalığı gibi vakaların artmasına ve mevcut vakaların kötüleşmesine yol açıyor.
HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği, yayınladığı Kronik Kömür Kirliliği Kümülatif Sağlık Etkileri Özel Raporunda Türkiye’de kömürlü termik santrallerin 55 yıllık karnesini çıkardı. Türkiye’deki tüm büyük (50 MW üstü, 16 ildeki 30 santral) kömürlü termik santrallerden kaynaklı hava kirliliğini değerlendiren çalışma, santrallerin yarattığı sağlık yükünü gözler önüne serdi.
Çalışma, Türkiye’de tüm büyük kömürlü termik santrallerden kaynaklı hava kirliliğini tarihsel olarak değerlendiren ilk ve en kapsamlı çalışma olurken, verilere göre sadece Zonguldak, Çanakkale, Muğla ve İskenderun Körfezi’ndeki termik santrallerin neden olduğu sağlık yükü, Türkiye toplamının yüzde 40’ına karşılık geliyor. Muğla’daki termik santrallerin ise Türkiye’de en fazla erken ölüme neden olduğu tahmin ediliyor.
HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı ve çalışmanın başyazarı Funda Gacal ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, raporun detaylarını konuştuk.
Rapor’da hangi veriler ele alındı?
2015 yılından beri Türkiye’de olan Sağlık ve Çevre Birliği HEAL, hem toksik kimyasalların hem de enerji kaynaklı hava kirliliğinin sağlık etkisi üzerinde çalışıyor. Kömürlü Termik Santrallerin Sağlık Etkileri uluslararası bir rapor olarak Avrupa’da başladı. 2015 yılından itibaren de Türkiye’de uyguladığımız bir araştırma.
Öncelikle Türkiye’de fabrikalar ve üretim tesislerinden kaynaklı kirlilikler ne yazık ki santral ya da tesis başına raporlanmıyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde raporlanma yapılırken, Türkiye’de daha bütünleşik bir raporlama sistemi mevcut. Birkaç ay önce yeni bir yönetmelik çıktı ve bu kapsamda ilk raporlama 2024 yılında yapılmış olacak. O nedenle bizim için bu raporu hazırlamanın zor tarafı bu tesislerden kaynaklı kirliliği tahmin etmek oldu.
2020 yılında filtresi ve çevre yatırımları olmayan santrallerin kapatılması konusunda bir kampanya başlatıldı ve bu santraller geçici bir süreyle durduruldu. Bunu takiben bazı kömürlü termik santraller emisyonlarını raporlamaya ve kendi web sitelerinde duyurmaya başladılar. Biz de bu kapsamda özel sektör tarafından bir raporlama varsa bunu aldık. Eğer yoksa Bakanlığın raporu var mı diye baktık ve her ikisi de yoksa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da kullandığı Avrupa Çevre Ajansı’nın ne kadar kömür tüketildiği ve arıtıldığına ilişkin verileri alarak bir tesis başına oluşturabileceği kirliliği raporladık. Önce bir emisyon tahmini yapıldı ve bu emisyonlar dağılım haritasına konularak ne kadar nüfusun etkilendiği bulundu. Etkilenen nüfusa göre, her bir kirliliğin sebep olduğu hastalık yükleri Dünya Sağlık Örgütü’nün daha önceki modelleriyle kurgulandı ve son olarak bir maliyet çalışması yapıldı.
Bu raporun geçtiğimiz yıllardan farkı eskiye yönelik bir kirlilik hesaplamasıydı. Daha önceki raporlarda bir yıllık kirlilik hesaplamıştık. Bu hesaplamalar için de çevre yatırımlarının ne zaman yapıldığını göz önünde bulundurduk.
Verilere göre Türkiye’de kömürlü termik santrallerin yarattığı sağlık sorunları neler?
Santrallerin neden olduğu sağlık sorunları kapsamında sadece hava kirliliğine baktık. Solunum yollarında sorunlara neden olduğu, özellikle pm2.5 olarak nitelendirilen bazı kirleticilerin anne karnındaki bebeği etkileyebildiği, obeziteye neden olduğuna ilişkin bulgular olduğunu biliyoruz. Halen çalışır durumda olan bu kömür santralleri 4.8 trilyon sağlık maliyetinin yanı sıra 117 bin 661 erken doğuma, 1 milyon 247 bin çocukta bronşit vakasına, 62 milyon iş günü kaybına yol açtı.
Geçtiğimiz yıl Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliği üzerinde sınır değerlerini güncelleyerek biraz daha düşürdü. Belirlenen değerlerin yüksek olduğu ve insan sağlığına çok daha fazla zarar verdiği belirlendi. Buna da tıp alanında yapılan akademik çalışmaların artışına bakarak değerlendirdik. O nedenle değerler güncellenebiliyor. İleriki zamanlarda alzheimer vb. gibi başka göstergeler de piramitlerimizde yer alabilir.
“Arıtma filtreleri yeterli değil”
Arıtma filtreleri sağlığın korunması için yeterli mi?
Filtreler, bulundukları ülkenin belirlediği sınır değere kadar kirliliği bir miktar azaltmak amaçlı çalışıyor. Her bir filtrenin işlevi farklı. Örneğin, elektrostatik filtre partikül maddeyi tutmaya yarıyor, azot giderim tesisleri azotoksitleri tutuyor. Filtrelerin verimliliği de zamanla düşüyor ve filtreleri çalıştırmanın da bir maliyeti var.
Dünya Sağlık Örgütü, “hava kirliliği bizim beklediğimizden daha fazla sağlık problemine yol açıyormuş” derken aslında bu filtreleme sistemiyle ulaştığımız sonuca güvenemeyebiliriz. Bunun yanı sıra hava kirliliği ve sağlık etkileri konusunda da bir doğrusallık yok. Şunu diyemiyoruz: “Hava kirliliği iki kat arttığında erken ölümler de iki kat arttı.” Çünkü hava kirliliği iki kat arttığında erken ölümler 10 kat artabiliyor. Aralarında çok daha farklı bir ilişki var o yüzden de bazı sınır değerler belirleniyor. Bazı santraller yüzde 99.9 verimlilikle çalışabilen kükürt giderim tesisi yaptıklarını belirtiyor ancak bu oran verilse de, bacadan çıkan cüruf oranını ya da kömür taşınırken tozuma oranını bilmiyoruz. O nedenle yüzde 99 oranında kirliliği azalttığınızda ölümleri de yüzde 99 oranında azaltamıyorsunuz. Hem bulunan yerdeki nüfusun mağduriyeti hem de bölgedeki meteorolojik koşullar kirliliğin nereye gittiği konusunda çok büyük bir etken oluyor.
“Türkiye’nin kömürden çıkış için yol haritası hazırlaması gerekiyor”
Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı onayladı ancak kömürden çıkış için net bir tarih belirlemedi? Bu konuda neler yapılması gerekiyor sizce?
2053 için net sıfır karbon hedefi var ise tahminen 2030’da kömürden çıkılması gerekiyor. O yüzden hem sivil toplum olarak hem de vatandaş olarak bu hedefin gerçekçi olabilmesi için talebimiz bu yönde. Bununla birlikte Türkiye’nin verdiği NDC’nin güncellenmesini bekliyoruz. Paris Anlaşması onaylandı ancak NDC hala güncellenmedi. Kömürden çıkış için bir tarih, hangi santrallerin kapatılacağı, bu şebekede ve baz yükte nasıl bir soruna yol açacak gibi analizlerin yapılarak bir yol haritası açıklanmasını bekliyoruz.
Biz yaptığımız analizde bir sağlık maliyeti ortaya koymaya çalıştık. Bu maliyet 55 yılda o kadar yüksekti ki neredeyse 2020 yılının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYİH) eşdeğer oldu. O zaman ki GSYİH 5 trilyon TL ve bizim bulgularımız da 4,8 trilyon TL. Bu geçişin bedeli bir yatırım maliyeti gerektirecek ancak bir de görülmeyen maliyet var. Bu maliyet de ya kamu ya da vatandaş bütçesinden çıkıyor. Eğer nasıl bir yol haritamız olacağını bilirsek en azından maliyet konusunda daha iyi çalışmalar yapabiliriz.
“Ertelemenin maliyeti, farklı teknolojilere geçişin maliyetini her zaman geçer. Rakamlar değişebilir, güncellenebilir ancak önemli olan rakam değil, bu sistemi nasıl değiştirebileceğimiz.”
Özellikle pandemi döneminden sonra enerjiye olan talebin artmasıyla birlikte Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre geçtiğimiz yıl kömürden elektrik üretimi rekor seviyeye ulaştı. Bu kapsamda ülkelerin taahhütlerini gerçekleştirmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kömürden çıkış için takvimini belirlemiş ve bunun için altyapısını hazırlamış ülkeler bunu yapabiliyor. Özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinin bunu yapabildiğini görüyoruz. Türkiye olarak geç kaldık ve daha da geç kalıyoruz. Hem pariteden hem de yaşanan küresel enflasyondan ötürü maliyetler gittikçe artıyor ve bu durum soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
“İnsanlar santrallerin gerçekten zarar vermediğini umut ediyorlar!”
Halk konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip mi? Özellikle kömürlü termik santrallerin yoğun olduğu bölgelerde halk ne düşünüyor?
İnsanlar durumun farkındalar. Özellikle istihdam sağlanmamışsa durumdan çok fazla şikayetçi oluyorlar. Çünkü şu anda insanlar için en önemli şey istihdam. “Bu termik santral benim işime yarıyor mu yaramıyor mu” diye bakıyorlar. Çanakkale’de hem istihdam olmadığından hem de hava kirliliğinden ötürü insanların çok fazla şikayetçi olduğunu görüyoruz.
Verilerin açık olmaması soru işareti yaratıyor ve insanlar ne soluduklarını bilmiyorlar. Bazı bölgelerde, özellikle Muğla’daki insanların umudu santrallerin gerçekten burayı kirletmediğini umut etmek.
Elbette ki hava kirliliğinin tek sebebi termik santraller değil ama şunun altını çizmek gerekiyor: Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre elektrik üretiminde kullanılan kömür tüm dünyada kükürtdioksit emisyonun en önemli ana nedeni. Kükürtdioksidin akut etkilerini hemen görebiliyorsunuz. Boğazınızda tahriş yaratabiliyor, solunum sisteminde bir takım sorunlar olabiliyor. Buna kısa süreli maruz kalmak bile çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor ve erimi de partikül madde kadar uzun olmayabiliyor. Daha çok atmosferde kimyasal bir tepkimeye girebiliyor. O yüzden Türkiye’de termik santrallerin olduğu bölgelerde insanlar farkediyorlar ama bundan sonrası ümit etmek olarak kalıyor. “Bu santral umarım bize bir şey yapmaz, umarım denetleniyordur” görüşü hâkim.