Yeryüzünün en temiz yenilenebilir enerji kaynaklarından olan güneş enerjisi, tüm dünyada güç üretilmesine katkı sağlamak için uzun yıllardır kullanılırken, ülkemizde de bu alanda geçmişten günümüze yaşanan gelişmeler oldukça dikkat çekici.
2021 yılsonu itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 8 GW kapasiteye sahip olan güneş enerjisinin, 2023 yılında en az 12 GW ve 2030 yılına kadar ise 40 GW seviyelerine ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu gücün sektörel istihdamı ve nitelikli iş gücünü artırması beklenirken, yerli panel teknolojilerinin ve üretim endüstrisinin kapasitesinin artmasına olanak sağlayacağı da öngörüler arasında.
Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Türkiye Bölümü GÜNDER Başkanı Kutay Kaleli, küresel enerji sektöründe yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin güneş endüstrisine etkilerine ilişkin sorularımızı yanıtlarken, önümüzdeki dönemde görebileceğimiz yenilikler hakkında da bilgi verdi.
“Artan talep bizi her geçen gün daha fazla yatırım yapmaya sevk edecek”
Küresel enerji gündeminin Türkiye’deki enerji sektörüne yansımaları neler?
Bulunduğumuz jeopolitik konum Türkiye’yi aslında dünyadaki birçok farklı kaynağın da geçiş noktası pozisyonuna getiriyor. Bunun içerisine doğalgazı ve kömürü de ekleyebiliriz. Rusya-Ukrayna savaşı, İran’ın doğalgazı kesmesi gibi benzer problemlerle aslında Türkiye’de yenilenebilir enerjinin neden önemli olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Sadece yenilenebilir enerji değil, yerli üretimin ve yerli kaynak kullanımının da ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Türkiye son 10-15 yıllık dönem içerisinde doğru yola gidiyor ve bu yolun üzerine daha da fazla koymamız gerekiyor.
Ülkemizde güç yüzde 50 seviyesinde yenilenebilir enerjiden karşılanıyor ancak 1 MW bir baz yükü karşılayabilmek için karşılığında 3-4 MW civarında yenilenebilir kaynak kullanmanız gerekiyor. Üstelik bu kaynağı iletebilmeniz ve dağıtabilmeniz de gerekiyor. O nedenle bu problemlerin üstesinden gelebilmek için iletim ve dağıtım yatırımlarının da çok hızlı ilerlemesi gerekiyor.
Dünya bir dönüşüm içerisinde ve bu dönüşümün içinde elektrikli araçlar, güneş santrallerinin daha yoğun kullanımı, hidrojen bazlı kaynakların kullanılması yer alıyor. Tüm bunları beraber değerlendirdiğimizde aslında talep yönlü bir büyümenin çok hızlı gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. Türkiye’nin talebi 20-25 yıllık dönem içerisinde yüzde 300 kat artmış durumda, buna rağmen bir sonraki 10 yılda bunun da üzerine çıkacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla artan bir talep eğrisiyle karşı karşıyayız. Bu bizi her geçen gün daha fazla yatırım yapmaya sevk edecek durumda. Bu kapsamda çok hızlı bir şekilde enerji ve üretim kaynaklarımızı mevcudun belki 2-3 katına çıkartacak, stratejik bir yatırım ortamına girmemiz gerekiyor.
Güneş enerjisi kurulu gücünün artması Türkiye’ye ekonomik olarak nasıl bir katkı sağlayacak?
2030’larda 40 GW’lık bir seviye yakalamak bana göre çok olası değil ama olması gereken bu şekilde. Bugün güneş enerjisi santrali kurulumu için bir kaynak aramanıza gerek yok. Dolayısıyla kaynak sorunu yok. Her yerde yapılabilir ve kendi özelinde de ölçeklendirilebilir olduğu için en küçükten en büyük santrale kadar kurulabilir bir yapı. Bu anlamda biz 2023’ten itibaren konut tarafında özellikle güney bölgelerde bulunan villalar, yazlıklarda bu kurulumlar çok ciddi anlamda artacak. Bugün Türkiye’de enerji maliyetleri yüzde 150 üzerinde pahalı ve hala sübvanse edildiğini düşünüyoruz. Bu 40 GW seviyeleri Türkiye’nin ihtiyacı olanın da altında. Elektrikli araçların gelmesi bile şebekeye inanılmaz bir yük getiriyor. Hem şebeke yatırımı hem de ilave santral yatırımları lazım. 2025’lerden sonra depolama teknolojilerinin daha fazla hızlandığını şebekeye entegre edildiğini görüyor olacağız.
Çatı üzeri güneş santralleri gelişimi nasıl ilerliyor?
2020’den itibaren kurulumların çok hızlı arttığını görüyoruz. Her geçen gün kartopu etkisiyle büyüyen bir pazar olduğunu görüyoruz. 2020’nin başlarına baktığımızda başvuru sayısı 50-100 seviyelerinde iken, bugün 2 bin-3 bin seviyelerine geldiğini görüyoruz. Çatı kurumlarıyla ilgili en önemli etken son dönemde yapılan zamlar. Sanayici elektriğini kendi üretmek istiyor. Önümüzdeki 3-5 sene arasında sanayi tarafında çok yoğun talep olmasını bekliyorum. Amortisman sürelerinin uzaması sebebiyle hane halkına inmesi bir miktar daha gecikebilir. Bugün gördüğümüz noktada dünyada arz talep dengesi talep yönlü gerçekleşiyor. Bu da fiyatların belirlenmiş bir noktanın altına inmeyeceğini gösteriyor.
“Türkiye yüzde 100 yerli üretim yapabilecek konumda”
Türkiye’nin yerli üretim potansiyeline yönelik gelişmeler neler?
Türkiye bulunduğu konum sebebiyle dünyada çok sayıda ülkeye ulaşabilecek bir yerde fakat bu yeterli değil. Üretim maliyetleri, sektördeki son durum, gelişen bir pazar olması, yerli üreticinin nasıl korunduğu da çok önemli. Geçmişten günümüze örnek verecek olursak otomotiv sektörü de yan sanayiden bugün gerçek bir otomobil üretebilen endüstri haline gelmiş durumda. Güneş enerjisi de aslında çok benzer bir dönemden geçti. Bugün geldiğimiz noktada toplamda 25’in üzerinde kurulu fabrika tam kapasite çalıştığında 5,5-6GW/yıl panel üretebilecek kapasite elimizde mevcut. Türkiye bulunduğu konumu sebebiyle ABD pazarına da çok rahatlıkla modül satabilecek bir noktada. Türkiye, ABD’nin anti-damping uygulaması yapmadığı ülkelerden biri. ABD’de üretici yok ve bu ürünler çok rahatlıkla ABD’ye de ihraç edilebilir pozisyonda.
Yan sanayiyle ilgili olarak, Türkiye’de panellerin hem modül çerçeveleri, hem camları hem de bağlantı kutuları yerli olarak üretilmeye başlandı. Hücre de yerli üretiliyor. Üretilmeyen 2-3 parçanın da üretilmesiyle Türkiye yüzde 100 kendi üretimini yapabilen bir ülke haline gelecek. O zaman elimizin çok daha kuvvetleneceğini düşünüyoruz. Yerli üreticiler, ithal ürünlerin hepsinden daha kaliteli ürünler üretiyor. Güzel bir endüstri geliştiğini söylemek mümkün.
Güneş enerjisi pazarında yeni neler göreceğiz ve bunlar için ihtiyaçlar neler?
Türkiye’nin elektrik enerjisine çok ihtiyacı var. Şu anda çok hızlı şekilde işletmeye girecek santraller lazım. Bunun bir numaralı çözümü de hibrit tesisler. Bu tesisler aslında toplam bir santralin yüzdesel anlamda verimlerini artırabilen tesisler. Rüzgâr santralinden yüzde 25 ila yüzde 40 arasında verim alıyorsanız bir yılda 8760 saat varsa bu tesis bu sürenin yüzde 25 ila yüzde 40’ında çalışıyor demek. Güneş tesisleri de aynı şekilde. Yüzde 20-25 verimlilikle çalışan tesisler aslında birbirleriyle çok iyi örtüşüyorlar. Her iki santrali bir araya getirip tek bir trafoya bağladığınızda verim oranını yüzde 45lerden yüzde 60-65’e çıkartabiliyorsunuz. Bu da kaynak kullanımının doğru şekillendirilmesini sağlıyor. Bu tesislerdeki bir diğer avantaj da, zaten lisans almış ve mevcut çalışan tesisler oldukları için sadece arazinin kamulaştırılmasıyla, satın alınmasıyla ve imar planlarının yapılmasıyla çok daha hızlı bir şekilde işletmeye alınabilecek tesisler olması.
Bu konuda EPDK’nın uyguladığı yüzde 15 oranında bir limit var. Bu limitin daha yükseğe çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz ancak TEİAŞ’ın karşı olgusu da ortaya çıkabilecek düzensizliklerle iletim hatlarının yeterli olmayacağı yönünde.
Acil yapılması gereken şeylerden biri; TEİAŞ’ın ve TEDAŞ’ın enerji iletim ve dağıtım hatları yatırımlarını artırarak, daha akıllı, daha verimli ve daha güçlü bir şekilde kullanılmasını sağlamak.
“En önemli kriter pazarın sürdürülebilir tutulması”
Güneş enerjisi yatırımlarının devamlılığının sağlanması için gerekli olanlar neler?
Sektörümüz çok hızlı büyüyor. İnsanların beklediğinden de hızlı büyüyor. Sektördeki tüm gruplar adına konuşmak gerekirse her geçen gün kendini yenileyen, yaptığı hatalardan ders alan, daha kaliteli üretim, daha kaliteli santral, daha kaliteli denetim yapan gruplar, daha kaliteli müşavirler ve daha kaliteli mühendislik firmaları oluşmaya başladı. Bizim için en önemli kriter bu pazarın sürdürülebilir tutulması. O yüzden bir anda yükselen artışlar ve bir anda kapanan pazarlar yerine her sene aynı şekilde sürecin devam ettiği, sürdürülebilir, firmaların ayakta kalmasını ve istihdamın kontrollü bir şekilde büyümesini sağlayacak bir yapı olması gerektiğini vurguluyoruz. Bu sadece güneş enerjisi özelinde değil yenilenebilir enerjilerin tamamında böyle olmalı.
Bir stratejiyle yola çıkarsanız sektördeki tüm paydaşlar da kendilerini buna göre hazırlar ve bu sürdürülebilir ve öngörülebilir ekonomi içinde hareket ederler. En önemli iki kavram öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik. Bu şekilde bir yapı oluştuğu zaman bu sektör ayakta durur, yerli üretici büyür ve ihracat ve istihdam artar. Doğru yoldayız ancak yolumuzu çizerken bütün bu kurallara dikkat etmemiz gerekiyor.