Temiz enerji konusunda çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Robert Pollin, yenilenebilir enerji sektörünün karşılaştığı zorluklar hakkında Anadolu Ajansı’ndan Dilan Pamuk’a değerlendirmelerde bulundu.
Pollin, yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgâr enerjisi ile aralıklılık sorununun çözülmesi için enerji depolamanın daha da önem kazandığına ve bu ihtiyaç neticesinde dünyanın gözlerini batarya teknolojilerine çevirdiğini vurguladı. Pollin, ” 2050’ye dek bu sorunu çözmek zorundayız, yüksek kaliteli ve makul fiyatlı depolama mümkün olmalı.” diye konuştu.
Güneş paneli teknolojilerinde kaydedilen ilerlemelerin, yenilenebilir enerji ağırlıklı bir sistemi her geçen gün daha mümkün hale getirdiğini belirten Pollin, “Teknolojinin de bize gösterdiği gibi son on yılda güneş panellerinin maliyeti yüzde 80 azaldı. Güneş ışığını elektriğe dönüştürmede verimliliğin yüzde 18’den yüzde 40’a çıkarak iki kattan fazla arttığını gösteren raporlar mevcut. Bunlar doğru. Böylelikle kilovat/saat başı maliyeti 6 sent olmayacak da 3 sent olacak.” ifadesini kullandı.
Soğuk iklimlerde dahi sıfır enerjili binalar mümkün
Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması konusunda aralıklılıktan sonraki en büyük zorluğun arazi kullanımı olduğuna dikkati çeken Pollin, bunun aşılabileceğine inandığını dile getirerek, şöyle devam etti:
“ABD’de Büyük Ovalar denilen, Güney Dakota, Kuzey Dakota, Wyoming, Nebraska gibi eyaletleri kapsayan bölgede çiftçiler tarım arazilerine rüzgâr türbinleri yerleştirdi, bu türbinler için arazi sorunu teşkil etmedi ve gıda güvenliği için tehdit oluşturmadı. Benzer bir uygulama gölgede büyüyen ürünlerin yetiştirildiği tarlalarda yapılabilir. Bir dizi güneş paneli yerleştirip altında tarımsal faaliyetlere devam edilebilir. Bence ABD gibi arazinin bol olduğu bir ülke için gerçekçi olursak elektrik üretiminin yüzde 50’den fazlasını, yüksek verimli bir ekonomide çatılara, otoyollara ve otoparklara güneş panelleri yerleştirerek elde edebiliriz. Bu tür uygulamaların nispi maliyetleri giderek düşüyor.”
Pollin, benzer bir uygulamayı görev yaptığı Massachusetts Amherst Üniversitesi’nde hayata geçirdiklerini belirterek, “Üniversitede benim olduğum bina, sıfır emisyonlu bir bina. Üstelik biz soğuk bir iklimdeyiz. Belli bir düzeyde güneş veya rüzgâr almıyoruz. Çok yüksek verimli bir bina. Çatımızda güneş panelleri, bir de jeotermal enerjimiz var. Eğer sıfır emisyonlu bir bina Batı Massachusetts’te yapılabiliyorsa, aslında her yerde yapabilirsiniz.” değerlendirmesinde bulundu.