Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Başkanı (TÜREB) İbrahim Erden, Türkiye’nin, mevcut teknolojiler dikkate alındığında rüzgâr enerjisi potansiyelinin kara ve deniz ile beraber toplamda 150 bin MW seviyesinde olduğunu söyledi.
Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyeline yönelik birçok çalışmanın yapıldığını dile getiren Erden, bu potansiyeli kullanmak, iklim değişikliği ile mücadele ve sıfır karbon piyasasına ulaşmak amacıyla rüzgâr, güneş ve diğer temiz enerji kaynaklarına yapılacak yatırımların artırılması gerektiğini ifade etti.
Net sıfır emisyon hedeflerine ulaşılması ve ülkede enerji güvenliğinin güçlendirilmesinde 2053’e kadar devrede olması gereken rüzgar enerjisi gücünün 85 bin ila 100 bin MW olması gerektiğine işaret eden Erden, şöyle konuştu:
“Hedef bu seviyede diyebiliriz. Rüzgârda, Türkiye’nin bugünkü toplam elektrik kurulu gücü olan 104 bin MW’a yaklaşmamız gerekiyor. Sisteme 85 bin MW yeni rüzgâr kurulu gücü ilave etmek için bunun bugünkü yatırım karşılığı olarak da 90 milyar dolarlık bir yatırım olabileceğini hesaplıyoruz. Bu miktar 2053 yılına kadar yatırım yapılması gereken miktar. Yani 30 yılda 90 milyar dolarlık yeni yatırım ihtiyacımız var.”
“Her yeni türbin, 10 milyon avroluk ekonomik değer sağlıyor”
Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (WindEurope) Üst Yöneticisi (CEO) Giles Dickson da rüzgâr, güneş gibi kaynakların karbon emisyonuna sebep olmadığını anımsattı.
Rüzgâr enerjisinin diğer kaynaklardan elektrik üretimiyle karşılaştırıldığında ucuzluğuyla ülke ekonomisine katkı sağladığını belirten Dickson, şunları kaydetti:
“Diğer yenilenebilir alternatiflere göre coğrafi olarak zaman zaman farklılık gösterse de rüzgâr en ucuz elektrik üretim kaynağı. Bazı ülkelerde güneşe göre rüzgârdan elektrik üretimi daha ucuz. Enerji güvenliğinin sağlanması için de önemli bir kaynak. Bu enerji kaynağını Rusya’dan ya da başka bir ülkeden almanız gerekmiyor. Her bir yeni türbini inşa edip elektrik üretiminde devreye soktuğumuzda 10 milyon avroluk ekonomik aktiviteye sebep oluyor. Bu durum iş olanaklarının artmasına sebep oluyor. Sadece inşa aşamasında değil, bakım onarım ve işletme aktivitelerindeki istihdama da katkı sağlıyor.”
Dickson, Türkiye’nin rüzgâr enerjisinde kaydettiği ilerlemenin etkileyici olduğunu söyledi.
Her yıl mutlaka Türkiye’yi en az bir kere ziyaret ettiğini dile getiren Dickson, “Her gelişimde sektör ve bakanlık temsilcileri ile görüşüp rüzgâr endüstrinin çalışmasına ilişkin görüş ve önerileri dinliyoruz. Lisanslamada izin süreçleri konusunda tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi sürecin uzunluğuna yönelik eleştiriler var. İzin süreçlerinin dijitalleşmesi bunu hızlandırıp, kısaltacaktır. Bunların yanında karbon emisyon azaltımı hedefleri kapsamındaki amaçlara ulaşması için çalışmaların devam edeceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin her yıl 2 GW’lık kapasiteyi sisteme dahil edeceğine inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.