İklim kaynaklı aşırı hava olayları artan sıklıkla gerçekleşmeye devam ederken, Leipzig Üniversitesi’nde iklim bilimci olan Dr. Karsten Haustein tarafından yayınlanan bilimsel analize göre, Temmuz ayı şimdiye kadar kaydedilen belki de son 120 bin yılın en sıcak ayı oldu.
World Weather Attribution tarafından yapılan analiz ise, Avrupa ve Kuzey Amerika’da Temmuz ayında yaşanan sıcak hava dalgaları iklim değişikliği olmasaydı neredeyse imkansız olacaktı ancak fosil yakıtların yakılması ve diğer insan faaliyetlerinin neden olduğu ısınma nedeniyle artık olağandışı olaylar değil.
Raporun yazarlarına göre, dünya fosil yakıt yakmayı hızla durdurmazsa, bu olaylar daha da yaygınlaşacak ve dünya daha sıcak ve daha uzun süreli sıcak hava dalgaları yaşayacak.
Bu nedenle geleceğin enerji sisteminin kuraklık, sıcak hava dalgaları ve fırtınalar gibi iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerine karşı dirençli ve uyarlanabilir olması gerekiyor.
Temiz Enerji Haber Protalı olarak dünyada ve Türkiye’de bu konuda yaşanan gelişmeleri ve iklim değişikliği koşullarına karşı artan talebi karşılamada yenilenebilir enerjinin önemini Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) Genel Sekreteri İskender Kökey ile konuştuk.
Enerji depolamalı yenilenebilir enerji proje yatırımları önümüzdeki 5-10 yıllık süreçte sahaya yansıyacak
Dünya ve Türkiye’de yenilenebilir enerji gündemi hakkında değerlendirmeleriniz neler?
Global ölçekte bakıldığında kuşkusuz en önemli gündem iklim değişikliği ile mücadelede ülkelerin karbonsuzlaşma politikaları ve bu politikaların iz düşümü olarak gördüğümüz yenilenebilir enerjiye geçişteki tetikleyici mekanizmalardır diyebiliriz.
Ölçeği biraz daha daraltıp bizim de içinde bulunduğumuz Avrupa bölgesi ülkelere bakarsak, bu global trendin bölgesel argümanlar ile de desteklendiğini görebiliriz. Bu argümanların başında ise kuşkusuz Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında AB bölgesi ülkelerin Rus gazından bağımsızlık mücadelesi kapsamında açıkladıkları yenilenebilir enerjiye geçiş hedefleri geliyor.
Bu tespitlerden hareketle ülkemizin içinde bulunduğu gündeme doğru gelirsek, gerek global gerekse bölgesel şartların son derece lehimize olduğu bir dönemden geçtiğimizi söylemek hiç de yanlış olmaz. AB Bölgesi ülkelerin karbonsuzlaşma ve Rus gazından bağımsız hale gelme mücadelesi, pandemi dönemindeki tedarik zinciri sorunlarıyla da birleşmesi Türkiye’nin önemini hiç olmadığı kadar öne çıkartmış durumda.
Diğer taraftan, ülkemizin en önemli pazarı olan AB bölgesinin karbonsuzlaşma politikası kapsamında aldığı sınırda karbon tedbirleri ise iç pazarda başta sanayicilerimiz olmak üzere tüm enerji tüketicilerinin farkındalığını kesinlikle daha da yukarıya taşıdığını söyleyebilirim. Bu nedenle, iç pazarda sadece enerji yatırımcılarının değil aynı zamanda enerji tüketicilerinin de yenilenebilir enerji yatırımlarına olan yatırım iştahını kabarmış durumda. Yakın zaman önce tahsisine başlanan enerji depolamalı yenilenebilir enerji ön lisansları ile ihtiyaç duyulan proje girdisinin de sektöre sağlanmasıyla birlikte, önümüzdeki 5 – 10 yıllık periyot içerisinde yatırımların hızla sahaya yansıyacağını umuyorum.
Son zamanlarda dünya gündeminde özellikle rüzgâr enerjisi projelerinin maliyet sebebiyle yavaşladığı yönünde görüşler var. Türkiye özelinde değerlendirirsek ülkemizde nasıl ilerliyor?
Globalde artan emtia fiyatları ve enflasyon ortamınının tüm fiyat etiketlerini yukarıya çektiği bir dönemde, rüzgâr türbini gibi endüstriyel bir ürünün de fiyatının da artmasına şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum. Bunun üzerine ülkemiz şartlarında finansmana erişimde artan maliyetler de eklendiğinde yatırımcı tarafı için proje maliyetlerinin yükseldiği bir gerçek olarak ortada durmaktadır. Diğer taraftan, uzun dönemli yatırımlar olan rüzgâr enerjisi yatırımlarının kısa dönemli ekonomik dalgalanmalar nedeniyle yavaşladığına inanmıyorum. Finansmana erişim sağlayan ve yatırıma hazır halde projesi bulunan yatırımcılarımızın tüm şartları zorlayarak santrallerini işletmeye aldıklarına şahit oluyoruz. Dolayısı ile kısa dönemli işletmeye alınan kapasitelerdeki dalgalanmayı bir trend olarak kabul etmek için çok erken olduğunu söyleyebilirim.
“Artan iklim olayları sebebiyle hiç olmadığı kadar esnek bir şebekeye yönetimine ihtiyaç var”
Aşırı sıcaklar, ısı dalgaları gibi iklim değişikliğinin kaçınılmaz sonuçları elektrik şebekelerini de doğrudan etkiliyor. Yenilenebilir enerji değişen iklim koşullarına ve bu dönemlerdeki yoğun talebe nasıl bir katkı sağlar?
İlkim değişikliği yaşamın her alanını, tüm sektörleri etkilediği gibi enerji talebi tarafında ön görülemeyen dalgalanmaya sebep olması nedeniyle elektrik şebekemizi de doğrudan etkilemekte olduğunu aşikar. Bir tarafta sıcaklardan kavrulan şehirlerimizde yaşanan enerji talebinin hızla yükselmesi, diğer tarafta ise aşırı iklim olayları yaşayan şehirlerimizde zarar gören şebeke ve talepteki ani düşüşler artık hiç olmadığı kadar esnek bir şebeke yönetimine ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Aşırı sıcaklarla ve ekstrem iklim şartları ile mücadele ettiğimiz dönemlerde belki de şebekemizin en ihtiyaç duyduğu şey ise tüketim noktalarında yer alacak üretim tesisleriyle talep tarafındaki ihtiyacın henüz oluştuğu anda karşılanması olacaktır. Bu nedenle yenilenebilir enerji santralleri bu aşırı iklim değişikliklerinin artarak yaşanacağı önümüzdeki yıllarda da insanoğlunun en önemli mücadele araçlarından bir tanesi olmaya devam edecektir. Her endüstriyel üründe olduğu gibi, belirli mühendislik kabulleri ile ekstrem çalışma şartlarına dayanıklı olarak dizayn edilen yenilenebilir enerji santrallerimiz, bu şartların yaşandığı anlarda dahi bölgenin ihtiyacı olan enerjiyi üretmeye devam edebilecek kabiliyettedir.
Çok yakın zaman önce yaşadığımız elim deprem faciası sırasında bölgede yer alan hiçbir rüzgâr enerji santralimizin zarar görmemesi ve bölgenin ihtiyaç duyduğu enerjiyi üretmeye devam etmesi bunu en önemli göstergelerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Hali hazırda çok yüksek rüzgâr hızları ya da çok soğuk iklim şartları gibi meteorolojik anomalilere zaten hazır olan santrallerimiz, deprem gibi son derece yıkıcı bir sınavı dahi başarıyla geçerek görevlerini yerine getirmişlerdir.
“Enerji dönüşümünü destekleyecek çözümleri üreten tarafta olmalıyız”
Yenilenebilir enerji kuşkusuz iklim değişikliği ile mücadele ve şebekelerimizin karbon yoğunluklarının azaltılması için elimizdeki en güçlü silahlar olmaya devam ediyor. Son dönemde gelişen enerji depolama teknolojileri ve hidrojen teknolojilerindeki sevindirici gelişmelerle birlikte yenilenebilir enerji santrallerimiz artık hiç olmadıkları kadar güçlü hale gelmiş durumdalar. Bizlere düşen ise öncelikle kendi bölgemizden başlayarak global ölçekte yenilenebilir enerji dönüşümünü hızlandırmak için mücadele etmek diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda ülkemiz için çok önemli ticari fırsatları da yakalayabileceğimiz bir dönemden geçtiğimiz anlamına da geliyor. Dolayısıyla globalde bu dönüşümü destekleyecek yeni teknolojilerin geliştirildiğine şahit olacağımız önümüzdeki günlerde, bu yeni çözümleri tüketen değil üreten tarafta olabilmek adına teşvik edici mekanizmaların kurulmasına, var olanların ise genişletilerek tabana yayılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
2 yorum
👏👏👏
It’s good