COP28’e Birleşmiş Milletler’in Enerji Dönüşümü için Mühendisler Konseyi’nin (CEET) üyesi olarak katılan Temiz Enerji ve Yeşil Dönüşüm Danışmanı Selen İnal ile COP28 değerlendirmelerini konuştuk. İnal, COP28’de artık “karbon salımı” yerine “enerji dönüşümü”ne odaklanıldığını belirterek, “Enerji dönüşümünü de sadece “elektrik veya enerji üretimi” olarak değil daha geniş bir perspektiften ve diğer sektörler ile ilişkilendirerek konuşmaya başladık.” dedi.
- COP28 üzerine genel değerlendirmeleriniz nelerdir?
Bu sene 3 – 11 Aralık tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri’ndeydim. Bu seyahatimin 6 gününü Dubai’de gerçekleşen COP28’e ve 3 günü de ilk defa ziyaret ettiğim ülkeyi ve kültürünü tanımaya ayırdım. Küreselleşen dünyada “ben sadece kendi ülkemde kendi stratejilerimi geliştiririm” yaklaşımı artık mümkün değil. Söz konusu enerji dönüşümü olduğunda ise hiç mümkün değil. O yüzden küreseli anlamak ve takip etmek, doğru stratejiler geliştirmenin olmazsa olmazı. COP28 bunu en hızlı ve en derinden gözlemleyebileceğiniz bir ortam sundu.
Yine her bir ülkeyi anlayabilmek için onun kültürünü, iş yapış şekillerini anlamak da kritik. İşte bu sebeple katılımcılara, sadece kendi ülke pavilyonumuzda bir sunum yapıp geri dönmek yerine daha uzun kalmalarını, COP kalabalığının içine karışmalarını, interaktif olmalarını, tanımadıkları insanlar ile konuşmalarını, panelleri önceden seçerek katılmalarını ve etkinlikten alabileceklerinin maksimumunu almalarını öneririm.
COP28’e Birleşmiş Milletler’in Enerji Dönüşümü için Mühendisler Konseyi’nin (CEET) bir üyesi olarak katıldım. Dünya genelinde 50 mühendisten biri olarak davet edildiğim bu konsey bağımsız bir danışma kurulu olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne hizmet ediyor ve Paris Antlaşması hedeflerine ulaşabilmek amacıyla küresel enerji dönüşümünün hızlandırılmasına odaklanıyor. Konsey olarak organize ettiğimiz çok uluslu etkinlik ve toplantılarımıza ek olarak uluslararası iletişim ağım ve üye olduğum başka organizasyonlar aracılığıyla kendi programımı hazırladım. (https://www.unsdsn.org/ceet – https://www.unido.org/CEET)
Bu anlamda COP28 dediğimiz zaman üç ayrı bakış açısından değerlendirmem gerekiyor; ilki küresel bakış açısı, ikincisi Türkiye bakış açısı ve üçüncüsü ise kendi bakış açım.
COP28’in küresel çapta en önemli başarısı, 13 Aralık’ta 198 tarafın (197 ülke ve A.B.) imzaladığı ‘BAE Mutabakatı (the UAE Consensus)’ adlı antlaşmaydı. Bu anlaşma, fosil yakıt döneminin ‘sonunun başlangıcı’ olarak nitelendirilen kritik bir dönemeçti ve derin emisyon kesintileri ve artırılmış finansmanla desteklenen hızlı ve adil bir geçişin temelini atmaktaydı. Birçok kişinin, bu imzaların samimi olup olmadığını diğer bir deyişle sözlerin tutulup tutulmayacağını sorguladığını biliyorum ancak geçmişe göre çok farklı bir döneme giriyoruz. Bu sözlerin tutulup tutulmayacağı ve ülkelerin enerji dönüşümünü ne kadar hızlı gerçekleştirebilecekleri artık ticari olarak rekabetçi kalabilmeleri için çok önemli bir kriter haline geldi geliyor. Yeşil dönüşümü en hızlı gerçekleştiren ve net-sıfır teknolojileri uygun yatırım geri dönüş sürelerini sağlayacak şekilde küresel piyasaya sürebilen ülkelerin ciddi avantaj yakalayacağını söyleyebiliriz. İşte belki de bu yüzden birçok ülke liderinin COP28 süresince bizzat yoğun temaslarına şahit olduk.
Yine “Küresel Envanter (Global Stocktake)” COP28’in kalbinde yer alan bir konuydu. Küresel Envanter, 2015 Paris Anlaşması’ndan bu yana küresel ısınmayı hafifletme konusundaki ilerlemenin değerlendirilmesiydi ve sonuçları ilk kez COP28’de tartışıldı. Envanter, önümüzdeki on yıl içinde küresel sıcaklık artışını 1.5°C sınırları içinde tutma hedefiyle, 2030’a kadar küresel sera gazı emisyonlarının 2019 seviyelerine göre yüzde 43 azaltılması gerektiği bilgisini kabul ederken, tarafların Paris Anlaşması hedeflerini gerçekleştirmekte geride kaldığını belirtiyor. Taraflara, 2030’a kadar küresel ölçekte yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma ve enerji verimliliği iyileştirmelerini iki katına çıkarma çağrısı yaparken, aynı zamanda kömür enerjisinin azaltılması, etkisiz fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması ve fosil yakıtlardan enerji sistemlerinde adil ve düzenli bir şekilde yenilenebilir enerjiye geçiş yapma önlemlerini hızlandırma talebinde bulunuyor.
COP28’de artık “karbon salımı” yerine “enerji dönüşümü”nü konuşuyoruz. Enerji dönüşümünü de sadece “elektrik veya enerji üretimi” olarak değil daha geniş bir perspektiften ve diğer sektörler ile ilişkilendirerek konuşmaya başladık; sanayi, tedarik zinciri, ulaşım, tarım-gıda sistemleri vb. Örneğin; Kanada ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından başlatılan Türkiye’nin de imzacı olduğu ‘The Cement and Concrete Breakthrough’ (Çimento ve Beton Atılımı), endüstrinin en iyi uygulamalarını paylaşarak, politika ve standartlar üzerinde çalışarak ve karbon yakalama ve depolama gibi yeni teknolojileri destekleyerek karbonsuzlaşmayı hızlandırmayı amaçlıyor.
Bununla birlikte benim önemsediğim konulardan biri; cinsiyet eşitliğinin, kapsayıcılığın önemli bir parçası olduğunun ön plana çıkarılmasıydı. COP28 Başkanlığı ve COP28 Yüksek Düzeyli Savunucusu, COP28 Cinsiyet Duyarlı Adil Dönüşüm ve İklim Eylemi Ortaklığı’nı başlatmada öncü bir rol üstlendiler ve ortaklığa imza atan 78 hükümet, cinsiyet eşitliğini ilerleten adil ve kapsayıcı dönüşümü desteklemek için iş birliği yapma taahhüdünde bulundu.
COP’un sadece devletler arası görüşmeler ve taahhütlerden ibaret olmaması; özel sektör, akademi, finans kurumları, iş dernekleri ve STK’ların giderek artan katılımını enerji dönüşümünü hızlandırabilecek kritik bir anahtar olarak görüyorum.
Bir sonraki COP29’un tematik olarak finansman ağırlıklı bir COP olması bekleniyor.
“Türkiye imza atmadığı bildirilere taahhüt verebilecek yetkinlik ve kapasiteye sahip”
- Türkiye’nin katılımını ve enerji dönüşümü faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kayıp-zarar fonundan faydalanmalı mı?
Türkiye’nin son karar bildirisine imza atmasını önemsemekle birlikte, “enerji dönüşümü” söz konusu olduğunda maalesef ki Türkiye’nin imza attığı bildirilerdense imza atmadıkları daha göze çarpıcı.
COP28 Başkanlığı’nın, enerji dönüşümünü hızlandırmak amacıyla başlattığı Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü 130 hükümetin onayıyla, dünya genelinde kurulu yenilenebilir enerji üretim kapasitesini 2030’a kadar en az 11,000 GW’ye çıkarma ve enerji verimliliği iyileştirmelerinin yıllık hızını yüzde 2’den yüzde 4’ün üzerine çıkarma amacını taşımaktadır. Bence COP28’in en önemli taahhüdüydü ve Türkiye bu taahhüdü verebilecek yetkinlik ve kapasiteye sahip bir ülke.
Cinsiyet Duyarlı Adil Dönüşüm ve İklim Eylemi Ortaklığı, yine Türkiye’nin imza atmış olmasını isteyeceğim bir taahhüt olurdu çünkü cinsiyet eşitliği enerji dönüşümünün her seviyesinde her ülkenin önceliği olmalıdır.
COP28’in çok konuşulan konularından olan “Phase Out Coal” veya “Phase Down Coal”, yani kömürden çıkış veya kömürün azaltılması, Türkiye’nin de stratejik olarak içinde bulunması gereken bir konu diye düşünüyorum. Kömürden enerji (elektrik veya ısı) üretiminden temiz enerjiye geçişin şimdiden planlanmaya başlanması, bunun için aşamalı planların oluşturulması, teknik ve teknolojik bakış açıları için diğer ülkeler ile iletişim halinde olunması Türkiye’nin menfaatinedir. Bu bir süreç ve kolay değil ancak başından sürece dahil olmak, niyeti bu şekilde belirtmek ve bu insiyatiflerde yer almak iyi olurdu.
Açıklamalardan izlediğim kadarıyla Türkiye müzakerelerini fonlara ulaşma odaklı olarak yürütüyor; Yeşil İklim Fonu, Kayıp ve Zarar Fonu vb. Benim ise konuya bakış açım çok farklı. Eğer Türkiye enerji dönüşümünde lider ülke olarak kendini ve stratejisini konumlandırabilirse zaten birçok yeşil fon ülkemize rahatlıkla akar. Çok güçlü bir özel sektörümüz var ve çok eğitimli, deneyimli, akıllı, çalışkan, girişimci ruha sahip insan kaynağımız var. Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarımızı hızlandırabilir, net-sıfır teknolojilerin üretim merkezi haline gelebilir, temiz teknolojiler geliştirebilir, doğru iş modelleri ile rekabetçi olabilir ve tüm bu yatırımlar için finansman bulabiliriz, eğer hedefimiz bu olursa ve bunu sağlayacak yapısal değişiklikleri gerçekleştirebilirsek. Bazı inisiyatiflere, taahhütlere imza atmak bir yana, bunları geliştiren ve bunlara önderlik eden bir ülke olabiliriz. Benim ülkem için gerçekleşebilecek dileğim budur.
- Özellikle sürdürülebilir tarım konusunda farklı neler oldu ve bu konuda göreceğimiz gelişmeler neler?
COP28 tarım-gıda sistemlerine verdiği önem açısından da diğer COP’lardan pozitif olarak ayrıştı. İklim değişikliği etkilerine uyum sağlayabilen ve insanların geçim kaynaklarını güvence altına alabilen bir gıda sistemi inşa etmenin önemi vurgulandı. Bu bağlamda, COP28 Başkanlığı, Sürdürülebilir Tarım, Dayanıklı Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi konusunda BAE Bildirisi’ni başlattı. 153 hükümet (AB dahil) tarafından imzalanan bildiri, tüm çiftçilerin, balıkçıların ve diğer gıda üreticilerinin iklim değişikliği etkilerine karşı savunmasızlıklarını azaltmak için adaptasyon ve dayanıklılığı artırma taahhüdünde bulunuyor. Ayrıca, açlıkla mücadele eden insanları desteklemek amacıyla gıda güvenliği ve beslenmeyi teşvik etme çabalarını artırmayı hedefliyor. Ortak ilerlemeler COP29’da değerlendirilecek. Bu çaba, Dönüşüm İçin Gıda Sistemlerini Dönüştürme Çağrısı’na imza atan 200’den fazla önde gelen kuruluşun katılımıyla gerçekleşti. Bu girişime Türkiye de imza attı.
Bununla birlikte, ben de 8 Aralık’ta Climate Action COP 28 Innovation Zone’da gerçekleşen ve B.M. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) iş birliğinde organize edilen Tarım – Gıda Sistemleri Zirvesi’ne İklim Lideri olarak katılma şansını yakaladım. Zirve, politika yapıcılar, yatırımcılar, yenilikçiler, teknoloji sağlayıcıları, çiftçiler, araştırmacılar, perakendeciler ve iş liderleri de dahil olmak üzere tüm sektörlerden 400 küresel tarım-gıda paydaşını bir araya getirdi. Son yıllarda özellikle sürdürülebilir tarım ve temiz teknolojilerin kesişiminde önemli çalışmalar yürütüyorum. Sürdürülebilir tarım alanındaki girişimci hızlandırıcı programlarda mentor, eğitmen ve jüri olarak bu ekosistemin gelişmesine gönüllü katkıda bulunuyorum. Bununla birlikte bu sene Temmuz ayında İzmir merkezli kurduğumuz Sürdürülebilir Tarım Bilimsel Ar-Ge Kooperatifi’nin Başkan Yardımcılığı’nı yürütmekteyim. Bu kooperatifte Türkiye’nin konuda uzman kurumları ile çeşitli projeler geliştiriyoruz. Bu anlamda, COP28’de gerek izlediğim panellerde öğrendiklerim gerekse katılımcılar ile konuşarak geliştirdiğim iletişim ağım, Türkiye’deki çalışmalarda çok faydalı olacak.
“Cinsiyet eşitliği enerji dönüşümünün her seviyesinde her ülkenin önceliği olmalı”
- COP28 kapsamında Yenilenebilir Enerjide Kadınlar İttifakı kuruldu siz de bu oluşumun bir parçasıydınız. Bununla ilgili yapılacak çalışmalar neler?
COP28’e 3 Aralık sabahı ayak bastım ve öğleden sonra katıldığım ilk etkinliğin Yenilenebilir Enerjide Öncü Kadınlar Dubai Diyaloğu olmasından ve haftama enerji sektöründe kadın gündemine odaklanarak başlamaktan mutlu oldum. Kadınların, iş dünyasına benzersiz güçler kattığına inanıyorum; takım çalışmasında, işbirliğinde ve çevrelerindeki insanlara ilham kaynağı olmada üstün yeteneklere sahiptirler. Bu etkinlik COP28 çalışmalarımda bana ilham verdi.
Etkinlik, çeşitli kıtalardan sürdürülebilir enerji alanındaki kadın kuruluşlarının bir araya gelmesi ve ortak çabalarını güçlendirmesi için bir platform olarak hizmet etti. Women in Renewables Alliance (WiRA), Women in Renewable Energy (WiRE) ve GWNET: Global Women’s Network for the Energy Transition tarafından Çeşitlilik ve Kapsayıcılık konulu bir iyi niyet anlaşması imzalandı. Ortak çalışmaların ve güç birliğinin devamı artarak gelecek. Daha önce de belirttiğim üzere, cinsiyet eşitliği enerji dönüşümünün her seviyesinde her ülkenin önceliği olmalıdır.
Bu alandaki çalışmalarımız devam edecek, bizi izlemeye devam edin…
- Eklemek istedikleriniz nelerdir?
COP29 için tebrikler kardeş ülke Azerbaycan! COP29’nin Azerbaycan’da yapılacak olması ülkemiz, bölgemiz ve bizler için büyük bir şans. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirebilmek için, bulunduğum tüm organizasyonlarda çalışmalarımıza şimdiden başladık çünkü şans hazır olana gelir.