Brüksel’deki Expo Center’da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve Belçika hükümetinin ev sahipliğinde gerçekleştirilen 1. Nükleer Enerji Zirvesi, Aralık 2023’te Dubai’de düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP28) küçük bir grup ülke tarafından açıklanan 2050 yılına kadar küresel nükleer kapasitenin üç katına çıkarılması hedefini desteklemek üzere kamu finansmanını çekmek amacıyla siyasi ve nükleer endüstri liderlerini bir araya getirdi.
Zirvenin açılışında konuşan Belçika Başbakanı Alexander De Croo, nükleer enerjinin net sıfır hedefini 2050 yılına kadar yakalamada önemli bir rol oynayacağını söyledi.
Zirveye Türkiye’yi temsilen katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Akkuyu Nükleer Güç Santralinin tamamen faaliyete geçtiğinde Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağını, küçük modüler reaktörlerin yanı sıra ilave konvansiyonel tesisler de inşa ederek bu seviyenin yükseltilmesinin amaçlandığını aktardı.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic ve Slovenya Başbakanı Robert Golob, nükleer enerjinin ülkelerinin geleceğinde önemli yer tutacağını belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kömür ve gazı geride bırakarak, nükleer ve yenilenebilir enerjilere yönelmek istediklerini belirtti.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol ise, dünyada nükleer enerjinin güçlü bir geri dönüşe imza attığını bildirerek, bu kapsamda hükümetlerin rol alması gerektiğini söyledi.
Sivil toplum tepkili
Sivil toplum örgütleri temsilcileri de nükleerin kaza risk, atık sorunu ve yüksek maliyetine vurgu yaparak yenilenebilir enerji ve depolama teknolojilerini merkeze alan bir enerji dönüşümü talep ediyor. Sivil toplum temsilcilerinin zirveye dair görüşleri şöyle:
İklim İçin 350 Derneği Koordinatörü Efe Baysal: “Nükleer enerji santrallerinin felaketle sonuçlanabilecek kaza risklerini göz ardı etsek bile milyarlarca dolarlık kamu sübvansiyonları olmadan bir nükleer santralin ayakta kalmasının mümkün olmadığını hatırlamamız gerekiyor. Nükleer lobisi de imajını düzeltmek için uzun zamandır nükleer enerjinin düşük emisyonlu ve ‘iklim dostu’ olduğunu iddia ediyor. İklim kriziyle gerçek anlamda mücadelede kamu kaynaklarını sömüren, kurulumunda yüksek emisyon gerektiren, atıklarının ciddi tehlike barındırdığı, merkezi bir enerji sisteminin çözüm olarak sunulmasını doğru bulmuyoruz. Bunun yerine güneşi, rüzgârı, depolama teknolojilerini ve şebeke esnekliğini önceleyen, adem-i merkeziyetçi adil bir enerji dönüşümünü talep ediyoruz.”
Ekosfer Derneği Kampanyalar Direktörü Özgür Gürbüz: “Türkiye’nin kaza riski, atık sorunu ve yüksek maliyetine rağmen neden nükleer enerjiye yatırım yaptığını ve yapmak istediğini bilmiyoruz. Herkesin elektrik faturalarından şikayetçi olduğu bir dönemde, rüzgâr ve güneş gibi kaynaklara kıyasla ortalama dört kat daha fazla maliyetle aynı elektriği üreten nükleer santral projelerinin bir an önce sonlandırılması gerek. Herhangi bir kaza ve sızıntı olmasa bile nükleer enerji maliyet nedeniyle bir seçenek olmaktan çıktı. Bugün kilovatsaati 2-3 dolar sente güneşten ürettiğiniz elektriği, nükleerden en düşük 12 sentlere üretebiliyorsunuz. Batarya maliyeti eklense bile dışa bağımlı nükleer enerji 2-3 kat pahalıya elektrik üretiyor. Bu yüzden küresel elektrik üretiminde nükleer enerjinin payı son 25 yılda yüzde 17’lerden yüzde 9’lara geriledi. Türkiye’nin nükleer santrallara değil, enerji verimliliğiyle desteklenmiş yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapması gerekir.”
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç: “Nükleer endüstrisi, yakın dönemde iklim değişikliğiyle mücadelede güvenilir ve düşük maliyetli alternatif bir araç olarak küçük nükleer reaktörleri (Small Modular Reactors – SMRs) önceliklendiriyor. Fakat SMR’ler iklim hedefleriyle uyumlu bir enerji dönüşümünü sağlamada rüzgâr ve güneş gibi düşük maliyetli ve hâlihazırda ticari olarak kendini kanıtlamış yenilenebilir kaynakların gerisinde kalıyor. Geleneksel reaktörlere kıyasla, 30 kat uzun ömürlü ve 35 kat da daha fazla düşük-orta düzey radyoaktif atık üretiyor; uzun inşaat süreleri ve yüksek maliyetleri nedeniyle faaliyete geçmeden kapanıyor ve ticarileşemiyor. 2035 yılına kadar Türkiye’de toplam kurulu nükleer kapasitesinin 4,8 GW’tan 7,2 GW’a yükseltilmesinin hedefleniyor. Öte yandan gerek kamu gerek özel sektör tarafından, SMR kurulumunu destekleyen açıklamalar yapılıyor. Fakat en güncel bilimsel araştırmalar SMR projelerinin iklim krizi karşısında güvenilir ve düşük maliyetli bir çözüm olmadığını ortaya koyuyor.”
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz: “Nükleer enerjinin geri dönüşünü endişeyle izliyoruz. İklim değişikliğini durdurmak için fosil yakıtların kullanımını sıfırlamamız gerekiyor ve bunun en ucuz, en hızlı ve tek uygulanabilir yolu güneş ve rüzgâr olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları. Rüzgâr ve güneş enerjisinin hızla yaygınlaştırılması halihazırda önemli emisyon azaltımını sağlayıp enerji faturalarını düşürürken, nükleer sektörü dikkati dağıtarak iklim eylemini raydan çıkarmaya çalışıyor. Politika yapıcıları, tüm çabalarını tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir enerji sistemini kurmaya çağırıyoruz.’’
İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin: “Nükleer enerjiyi iklim krizine karşı çözüm olarak sunma çabaları yeni değil. Çernobil’den ve Fukuşima’dan sonra çöküşe geçen nükleer endüstri belini doğrultmak için yıllardır iklim krizini kullanmaya çalışıyor. Ancak aşırı yüksek maliyetleri ve uzun yapım süreleriyle nükleer santrallerin, emisyonların hızla düşürülmesi gereken acil iklim krizine çözüm olma kapasitesi yok. Örneğin İngiltere son 7 yıl önce kapanan nükleer santrallerinin yerine koymak için bir yeni nükleer santral yapına başladı (Hinkley Point C), ama yapım süresi sürekli uzayan santralin bir 7 sene daha tamamlanması beklenmiyor ve maliyeti katlanarak artıyor. Üstelik kaza riski ve radyoaktif atık sorunu da cabası. Ancak Rusya, Fransa gibi birkaç ülke nükleer gündemini iklim çözümlerinin önünde engel oluşturacak şekilde dayatıyorlar. Türkiye’nin de nükleer hevesinin giderek artması, en ucuz ve en temiz enerji kaynakları olan güneş ve rüzgârın önüne kesecek hale geldi.”