Şehirler küresel enerji tüketiminin yüzde 80’inden sorumlu olurken, Avrupa şehirlerinin çoğunda tarihi öneme sahip binalar bulunuyor. Bu gerçekler, tarihi öneme sahip binaların güçlendirilmesinde sıklıkla yasal kısıtlamalarla karşı karşıya kalan tarihi şehirlerin daha sürdürülebilir olmasının neden hayati önem taşıdığını gösteriyor. Şehirler sorunun bir parçası ama aynı zamanda çözümün de bir parçası olabilirler. Bu kapsamda AB tarafından finanse edilen akıllı şehir projesi POCITYF’in EDP Labelec liderliğindeki konsorsiyumu 13 ülkeden 46 ortaktan oluşuyor: Portekiz, İspanya, İtalya, Almanya, Yunanistan, Hollanda, Slovenya, Macaristan, Danimarka, Finlandiya, Avusturya, Belçika ve İsviçre.
POCITYF, Tarihi Kentsel Peyzaj Yaklaşımını benimseyerek, mevcut yapılı çevre, somut olmayan miras, kültürel çeşitlilik, sosyo-ekonomik ve çevresel faktörler ile yerel topluluk değerlerini dikkate alarak planlama ve tasarım müdahalelerinin sürdürülebilirliğini artırmayı amaçlıyor. Bu amaçla çeşitli antik kentlerde sürdürülebilirliği artırmayı amaçlayan çalışmalar yapılıyor. Örneğin Roma kenti Pompei’yi yöneten ekip, alanı aydınlatmak için tıpkı Roma’dakilere benzeyen fotovoltaik döşemeler kullanacak. Girişim, sürdürülebilirlik ve mirasın korunmasını birleştirmeye yönelik giderek büyüyen bir temanın parçası.
ZME Science’da yer alan habere göre, Pompei Arkeoloji Parkı Müdürü Gabriel Zuchtriegel, “Pompei bazı yerleri tamamen korunmuş antik bir kent. Kapsamlı bir aydınlatma sistemine ihtiyacımız olduğundan, ya direkleri ve kabloları ortalıkta bırakarak ve manzarayı bozarak enerji tüketmeye devam edebilirdik ya da buna saygı duyup milyonlarca avro tasarruf etmeyi seçebilirdik.” açıklamasını yapıyor.
Antik kentte kullanılan fotovoltaik fayanslar güneş ışınlarının filtrelenmesine izin veren bir polimerden yapılmış. Geleneksel güneş panelleriyle aynı verime sahip olmasalar da yine de antik kentin enerji ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Zuchtriegel, “Tam olarak Romalıların kullandığı pişmiş toprak karolara benziyorlar, ancak freskleri aydınlatmak için ihtiyacımız olan elektriği üretiyorlar.” diyor. Amaç bunların sadece güneş paneli olarak işlev görmesini sağlamak değil, aynı zamanda çatı işlevini de sağlamaları gerekiyor. Bunu yapmak için kiremitler çatıya elle yerleştiriliyor ve daha sonra güneş ışığının içeri girmesine izin veren başka bir polimer tabakasıyla kaplanıyor.
Çözümü entegre etmek isteyen başka bir tarihi şehrin (Evora) Araştırma ve Geliştirme Müdürü Graziano Peterle, ziyaretçilerin farkı anlamayacağını bile söylüyor. Peterle, “Evora, bir tepenin üzerinde, güneye bakan güzel bir şehir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Düz olmadığı için, nerede olursanız olun, temelde şehrin her bir çatısını görebilirsiniz. Çoğu kırmızı veya terakota renktedir ancak fotovoltaik paneller genellikle koyu mavi veya siyah olduğundan gözden kaçmaz. Bu nedenle belediye görünmez bir çözümün uygulanmasında ısrar etti.”
Koruma ve yönetim konusunda uzmanlaşmış bir mimar Francesca Giliberto, “Önemli yönlerden biri, kültürel alanlara, antik binalara ve tarihi şehirlere engel olarak değil, karbon emisyonlarımızı azaltacak varlıklar olarak bakmaktır” diyor. Tarihi binalara çağdaş amaçlarla zarar vermemenin asıl zorluğu, onların değerlerine ve kültürel mirasına saygı göstererek en yenilikçi çözümleri kullanmaktır.”