SKDM’nin, başta çimento, demir-çelik, alüminyum ve gübre olmak üzere yüksek karbon salımına sahip sektörlerde 2027 itibarıyla devreye girmesi bekleniyor. Orta vadede kimya, cam, seramik ve mobilite gibi alanların da kapsam altına alınacağı öngörülüyor. Avrupa Birliği’nin karbon ayak izini sınırlandırmayı amaçlayan bu uygulama, Türkiye gibi AB ile yoğun ticaret yapan ülkeler için ciddi bir dönüşüm baskısı oluşturuyor.
EY Türkiye’nin analizinde, yeşil hidrojenin sektörel etkileri 20 öncü sanayi temsilcisinin üst düzey yöneticileriyle yapılan birebir görüşmelerle derinlemesine değerlendirildi. Çimento, demir-çelik, seramik, cam, enerji, kimya, alüminyum ve mobilite gibi alanlarda faaliyet gösteren firmalarla yapılan bu görüşmeler, SKDM’ye hazırlık düzeylerini, yeşil hidrojen konusundaki stratejik planları ve ihracat hedeflerini ortaya koydu.
Uluslararası Ticaret Merkezi verilerine göre, Türkiye’nin SKDM’den doğrudan etkilenecek sektörlerdeki ihracatı 2019-2023 döneminde yüzde 7,4’lük bir büyüme sergiledi. Ancak detaylara bakıldığında tablo karmaşıklaşıyor: 2019’da ihracatın yüzde 41,45’ini oluşturan demir-çelik ürünleri, 2023’te yüzde 35,3’e gerileyerek zorluklarla karşı karşıya kaldı. Bu düşüşün temel nedenleri arasında artan enerji maliyetleri ve jeopolitik belirsizlikler öne çıkıyor.
Alüminyum ihracatında ise pozitif bir tablo dikkat çekiyor: 2019’da yüzde 7,73 olan pay 2023’te yüzde 9,93’e yükseldi. Çimento ihracatının payı ise yüzde 10,43’ten yüzde 9,61’e hafifçe gerilerken, kimya sektörü 2023’te 20,63 milyar dolarlık ihracatla zirveye yerleşti ve demir-çeliği geride bıraktı.
EY’nin raporunda, Türkiye’nin 2020 yılında kullandığı yaklaşık 0,8 milyon tonluk hidrojenin yüzde 99’unun fosil kaynaklı, yani “gri hidrojen” olduğu belirtiliyor. Ancak 2050 yılına gelindiğinde, Türkiye’de yeşil hidrojen talebinin 5,5 ila 6 milyon tona ulaşabileceği öngörülüyor. Bu projeksiyon, ülkenin sürdürülebilir enerji yolculuğunda yeşil hidrojenin kritik bir rol oynayacağına işaret ediyor.
Rapora göre, 2040’tan itibaren yeşil, mavi ve gri hidrojenin pazardaki payları birbirine yaklaşacak ve bu noktadan itibaren yeşil hidrojenin öne çıkması bekleniyor. Bu dönüşümde maliyetlerin düşmesi ve teknolojik gelişmelerin etkili olacağı öngörülüyor.
Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı da bu dönüşümü destekler nitelikte. Plana göre, 2030’da 2 GW, 2035’te 5 GW ve 2053’te 70 GW elektrolizör kapasitesine ulaşılması hedefleniyor. Bu kapasite artışının 2053 itibarıyla yıllık 6-6,5 milyon ton yeşil hidrojen üretimini mümkün kılması bekleniyor.
Rapor kapsamında yapılan değerlendirmelere göre, yeşil hidrojen konusunda en yüksek potansiyel ve ilgi gösteren sektörler çimento, demir-çelik, seramik ve kimya oldu. Ancak bu sektörler arasında da dönüşüme yaklaşım farklılıkları göze çarpıyor.
EY yetkilileri, Türkiye’de yeşil hidrojenin gelişimini destekleyecek yasal çerçevelerin, teşvik mekanizmalarının ve düzenleyici adımların kısa vadede şekillenmesinin kritik olduğunu vurguladı.