Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da hidrojen son zamanlarda yoğun ilgi görüyor.
Hammadde, yakıt veya enerji taşıyıcı ve depolayıcı olarak iş gören hidrojenin sanayi, taşımacılık, enerji ve inşaat sektörlerinde kullanıldığı bilgisini veren İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Uzman Yardımcısı Melis Bostanoğlu, İKV’nin e-bülteninde yer alan yazısında hidrojen kullanımı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“En önemli özelliği CO2 salımına neden olmaması”
Hidrojeni özel kılan en önemli faktörün, CO2 salımına neden olmaması ve hava kirliliği yaratmaması olduğuna dikkat çeken Bostanoğlu,
“Hidrojenin bu özelliği, sanayide ve tüm ekonomik sektörlerde karbonsuzlaşmayı mümkün kılıyor. En önemlisi de, Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar sıfır karbon olma taahhüdünün gerçekleştirilmesi, Paris Anlaşması hedeflerinin yerine getirilmesi ve hava kirliliğinin önlenmesi için çok büyük bir fırsat yaratıyor.” ifadelerini kullanıyor.
Ancak, şu anda hidrojenin, AB’de ve hatta tüm dünyada kullanılan enerji karmasının yalnızca küçük bir parçasını oluşturduğunu sözlerine ekleyen Bostanoğlu, “Zira enerji genel olarak kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlardan elde edilmeye devam ediliyor. Bu da AB’de yıllık 70-100 milyon ton CO2’nin atmosfere salınmasına neden oluyor.” diyor.
Hidrojenin Avrupa Yeşil Düzeni’nin ve Avrupa’nın temiz enerjiye geçişinin başarılması için temel bir öncelik olarak addedilmesinin altında birçok neden yatıyor.
Yenilenebilir elektriğin 2050 yılına kadar AB enerji tüketiminin tamamını olmasa da büyük bir payını karbonsuzlaştırması bekleniyor. Bu noktada hidrojen devreye giriyor.
Bostancıoğlu’na göre, hidrojen enerji depolanması, ulaştırma ve talep merkezlerinden uzakta kalan üretim yerlerinin birbirine bağlanması gibi durumlarda önemli bir katkı yaratabilir.
Yenilenebilir enerji maliyetlerinin hızlı düşüşü, teknolojik gelişmeler ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için kalan kısıtlı süre de hidrojeni cazip kılan faktörlerden bazıları.
2050’de Avrupa’da hidrojen kullanımı yüzde 13-14’lere çıkabilir
Kasım 2018’de yayımlanan AB’nin sıfır karbon stratejik vizyonuna ilişkin bir rapora göre, hidrojenin Avrupa’nın enerji karmasında şu anda yüzde 2 olan payının, 2050 yılında yüzde 13-14’e yükselmesi bekleniyor.
Bununla birlikte, temiz hidrojenin geniş çapta hızlı bir tempoda konuşlandırılmasının, AB’nin sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar en az yüzde 50, hatta yüzde 55 oranında azalmasını sağlayabileceği düşünülüyor.
Avrupa’nın temiz hidrojen teknolojilerinin üretiminde fazlasıyla rekabetçi ve temiz hidrojenin enerji taşıyıcısı olarak küresel çapta geliştirilmesinden de en fazla faydalanacak aktörlerden bir olduğunu dile getiren Bostancıoğlu,
“2050 yılına kadar Avrupa’daki yenilenebilir hidrojene yapılan kümülatif yatırımların 180-470 milyar avroya, fosil esaslı düşük karbonlu hidrojen yatırımlarının da 3-18 milyar avroya yükselebileceği tahmin ediliyor. Diğer yandan analistler, temiz enerjinin 2050 yılına kadar küresel enerji talebinin yüzde 24’ünü karşılayabileceğini de dile getiriyor.” diyor.
Yenilenebilir ve düşük karbonlu hidrojenin henüz fosil esaslı hidrojenle rekabet edebilecek durumda olmadığına dikkat çeken Bostancıoğlu,
“Bu nedenle AB sanayii, 2030 yılına kadar 2×40 GW kapasitesinde elektrolizörler elde edebilmek için iddialı bir plan geliştirdi. Neredeyse tüm üye devletler ulusal enerji ve iklim planlarında temiz hidrojene yer verdi ve 26 ülke ‘Hidrojen Girişimi’ni imzaladı.” bilgisini veriyor.
Öncelik güneş ve rüzgârdan hidrojen elde edilmesi olacak
Avrupa Komisyonu’nun “Sıfır Karbon Avrupa için Hidrojen Stratejisi” kapsamında hazırlanan 2050 yılı yol haritasına göre, AB’nin en önemli önceliği, rüzgâr ve güneş enerjisinden üretilen, yenilenebilir hidrojenin geliştirilmesi olacak.
Bostancıoğlu’na göre, “Yenilenebilir hidrojen uzun vadede AB’nin sıfır karbon ve sıfır hava kirliliği politikalarıyla en uyumlu seçenek olarak addedilirken, aynı zamanda entegre edilmiş enerji sistemi ile sahip olduğu uyum da vurgulanıyor. Ancak kısa ve orta vadede düşük karbonlu hidrojenin farklı şekillerinin gerekli olduğu da not ediliyor.”
Üç aşamalı bir yol haritası izlenecek
Yol haritasının ilk aşamasında, 2020 ile 2024 yılları arasında AB’de en az 6 GW kapasitesinde yenilenebilir hidrojen elektrolizörlerinin kurulması ve 1 milyon tona varan yenilenebilir enerjinin üretilmesi ve mevcut hidrojen üretiminin karbonsuzlaştırılması temel hedef.
2025 ile 2030 yılları arasındaki zaman dilimini kapsayan ikinci aşamada ise hidrojenin entegre edilmiş enerji sisteminin özgün bir parçası hâline gelmesi, 2030 yılına kadar en az 40 GW kapasitesinde yenilenebilir hidrojen elektrolizörlerinin kurulması ve 10 milyon tona varan yenilenebilir enerjinin üretilmesi hedefleniyor.
Son olarak, üçüncü aşamada, yani 2030 yılından 2050 yılına kadar, yenilenebilir hidrojen teknolojilerinin yeterli seviyeye gelmesi ve alternatiflerin uygun olmadığı ya da daha maliyetli olduğu sektörlerde karbonsuzlaştırmayı mümkün kılmak için geniş kapsamlı olarak kullanılması hedef olarak gösteriliyor.