2021’e girerken Covid-19’un artık kontrol edilmesini, yeni ve daha iyimser bir normalliği yaşamayı planlıyoruz. Kötü senaryo masada ve sebebi de çok belli.
Eğer yeni koronavirüs türleri ortaya çıkar ve bu nedenle sürekli “yeni aşı” ihtiyacı doğarsa daha çok talep belirsizlikleri görebiliriz. Bunun enerji anlamında fayda veya zararları olabilir. Ama sorun genelde finansal sürdürülebilirlik tarafında olacaktır.
Kötü senaryoları aklımızdan çıkarmadan bir kenara bırakırsak, uzun vadeli iyi senaryoların güçlendiği söylenebilir. Enerji yatırımlarının azaldığı bu dönemde, yeni teknolojiler zaman kazanmışa benziyor. Yani bir hızlanma var. Hükümetlerin yeşil hedefleri ile de bu artabilir. Fakat sorun, söz verilen Ar-Ge paralarını görememiş olmamız.
Daha spesifik olarak bakarsak, elektrik tarafında kaynaktan çok teknolojiyi takip edeceğimiz bir döneme giriyoruz. Gerçi bu eskiden de böyleydi. Edison elektrik değil aydınlatma hizmeti satıyordu. İlk dönemlerinde elektriği ölçmüyor, gelirini lamba başına alıyordu. Fakat değişen şey aslında Elektrik 2.0’a geçiyor olmamız. Yani kütlesiz bir elektrik sistemine… Hızlı olmayacak ama içindeyiz.
Mevcut elektrik sistemlerinin tamamı Newton mekaniği kavramlarına dayanıyor. Bir emtia alıp yakıyor, biriktiriyor veya bir potansiyel kazandırıp kinetik enerji elde ediyorsunuz. Bu kinetik enerjiyle de elektrik üretiliyor.
Güneş ise böyle değil, daha çok Kuantum gerçekliği… Bant genişlikleri, kristal yapıları ile etkiliyor. Tüketim tarafında da elektriği alıp resistif-dirençsel ışık, tüplü TV ve motorlarda kullanıyorduk. Şimdi bunun da bir kısmı tamamen elektronik veya yarı iletken bir hale geldi.
Yani yarı iletken bir elektrik sistemine geçişteyiz. Mesela teorik olarak Türkiye’nin bir an tüm elektriğinin güneşten üretildiğini düşünelim. Teorik olarak evrende hiçbir kütle yer değiştirmeden, başka bir forma sokulmadan elektrik üretilmiş olacak. Fakat kütleler üzerine inşa ettiğimiz bu elektrik sistemi bu yeni düzene hazır mı?
Diğer taraftan da elektrikli arabaları düşünelim. Hiçbir kütlenin hareket etmediği bir sistemde üretilen elektrik ile şarj edilen arabalar da hiçbir kütle kaybına uğramadan, yakıt yakmadan bizleri Ankara’dan İstanbul’a getirecek.
Kütlesiz bir enerji sistemi uzak bir gelecek olabilir ama 50-60 yıl sürse de gidilen noktayı anlamak önemli. Hiç bir enerji dönüşümü yüzde 100’e ulaşmamıştır. Bu sebeple başka kaynaklara da pay ayırmak mantıklı olacak.
Bir başka noktadan bakarsak, güneş ve yenilenebilir üretiminin elektrik piyasasında diğer kaynakların gelirlerini ve elektrik fiyatlarını düşürdüğü görüldü. Fakat bu piyasa mekanizması ile ilgiliydi ve yenilenebilir garantili tarifelerden nihai fiyatlarda da bir artış görüldü.
Peki, bu gelişmeyi elektrik piyasalarından çıkarıp tüm enerji piyasalarına uygularsak neler olabilir? Mesela petrol ve doğal gaz piyasalarına…
Bugün güneş ihalelerinde dünyada -Japonya’yı saymazsak (9 cent/KWh) – 2 cent/KWh altı fiyatlar çıkıyor. Bir kısmı gerçekleşmedi. Eğer 2 cent/KWh ihaleleri düşünürsek, sistem maliyeti 300-350 bin dolar/MW ‘a gelmektedir.
Yıllar içinde bu düşüşü gördükten sonra, biraz daha çılgınca bir noktayı da düşünelim. Farz edelim bu rakamlar 100,000 dolar/MW hatta biraz daha ileri gidip 10,000 dolar /MW’a düştüğünü düşünelim. Bu sırada doğal gaz santral maliyeti de 650,000-800,000 dolar/MW bandında kalsın. Çılgınca geliyor ama bir mantığı var.
Normalde mevcut enerji teknolojilerimiz bir kütle ile etkileşime girdiğinden bunların tasarlanması, dökülmesi, farklı alaşımların denenmesi, devasa yapıların inşa edilmesi gerekiyordu. Yani atomların dünyasıydı. Fakat kütlesiz enerji teknolojilerinde o büyük döküm-kütleler yerine yeni üretim teknolojileri ile ana üretim ekipmanları yapılabiliyor. Yani birçok şey aslında atom katmanında değil, elektron ve bit(sayısal) katmanda dönüyor. Ve ölçeklendirmek çok kolay.
Örneğin ilk bilgisayarlarda tüpler kullanılıyordu. Bu tüpler tek tek değiştirilmesi gereken, özel imalat gerektiren, ara ara da bozulan ekipmanlardı. Fakat teknoloji bir “malzeme” katmanından mikroçip teknolojisine geçtiğinde pratikte tüm “tüpler” basılır hale geldi. Ve bugün cep telefonlarında bile inanılmaz sayıda “tüp” yani transistor var.
Aynı şey güneş teknolojileri ile de olabilir. Çünkü silikon teknolojilerinde bu ölçeklendirme yapıldı ve hepimizin hayatı değişti. Üzerine yeni tip perovskit ve diğerleri gelebilir.
Peki, elektrik daha ucuz olursa daha mı az tüketiriz, yoksa mevcut tüketim hızımız devam eder mi? Jevon’a göre, artarak devam eder. Fakat farz edelim 0,5 cent/KWh elektrik fiyatları görülmeye başlandı. Yeni silikon teknolojileri ile çok daha hızlı ve süratli paneller üretiliyor. Bu olay sadece elektrik sektöründe kalır mı?
Hayır, giderek ucuzlayan enerji kaynağı diğer kaynakları ikame eder. Bir anda diğer enerji kaynaklarına sahip olanların elindeki teknolojinin değeri düşer. Mesela Alman dizel teknolojisi, Tesla ile büyük bir değer kaybetti. Oysaki teknoloji olarak milyonlarca insan-gün’ün bilgi birikimiydi. Tıpkı milyonlarca yıllık konsantre güneş ışığı olan fosil kaynaklar gibi.
Artık belirli kaynakların fiyatları deflasyona girer ve bu yeni bir jeopolitik düzene yol açabilir. Fakat değişim çoğu zaman içindeyken nereye gittiğini bilmediğimiz bir yolculuk gibi.
Pratikte yolun yönüne bir şey diyebiliyoruz ama istasyon konusunda bilgimiz yok. Herhalde en yakın örneği 20 sene içinde akkor filaman lamba ve tüplü TV’lerden, LED lamba ve TV’lere geçmiş olmamız. Yüz yıllık teknolojik cihazlar değişti, hissettik mi?
Fakat bu konuştuğumuz gelecek bu kadar yakın olmayabilir. Fosil yakıtlara ihtiyacın önemli ölçüde azalması zaman alacak. Çünkü enerji sistemleri büyük tekno-ekonomik toplumsal sistemler.
Dönüşüm hep zaman alıyor ve bu sefer de farklı olmayacak, sadece hızı biraz daha artabilir. Ama elektrik üretimi çok çok ucuzlarsa dünya nasıl bir yer haline gelir merak ediyorum. Daha mı iyi, daha mı kötü?
Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi Araştırmacısı Barış Sanlı