İtalya’nın önde gelen iklim değişikliği araştırma merkezi ve IPCC’nin Ulusal Odak Noktası olan Avrupa-Akdeniz İklim Değişikliği Merkezi’nin (CMCC) yayınladığı yeni rapora göre, emisyonları azaltmak için acil olarak harekete geçilmediği sürece, ortaya çıkacak iklim etkileri G20 ülkelerinde geri dönüşü olmayan bir yıkıma neden olacak.
G20 İklim Etkileri Atlası başlıklı rapora göre, dünyanın en zengin ekonomileri 30 yıl içinde kuraklık, yangınlar, sıcak hava dalgaları ve seller nedeniyle alt üst olabilir. En fazla risk altında olan sektörler tarım, turizm ve kıyı sektörleri olarak öne çıkarken, 2050 yılına kadar ulusal GSYİH’de yüzde 13’e varan kayıplar görülebileceği belirtiliyor.
Rapor tüm G20 ülkeleri için ayrı analizler sunuyor. Türkiye ile ilgili verilerin sunulduğu bölümde şu bulgular öne çıkıyor:
- Yüksek emisyon senaryosuna göre, Türkiye iklim etkileri nedeniyle 2050 yılına kadar Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) yaklaşık yüzde 2’sini, 2100’e gelindiğindeyse neredeyse yüzde 8’ini kaybedebilir. Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını en fazla 2 derecenin altında tutma hedefi tutturulursa, bu kayıp 2100 itibariyle yüzde 0,64’e indirgenebilir.
- Sıcaklık artışının 4 derece olduğu senaryoda, sıcak hava dalgaları günümüze kıyasla 2036 ila 2065’e kadar kırk iki kat daha uzun sürecek; bu süre, küresel sıcaklık artışının yaklaşık 2 derece ile sınırlandığı senaryoya kıyasla neredeyse 8 kat, emisyonların oldukça düşük seviyede tutulduğu ve sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandığı senaryoya kıyasla 3 kat daha uzun.
- Su ve besin kaynaklarının yeterli olacağı varsayılırsa ve iklim değişikliğinin zararlılar veya hastalıklar üzerindeki etkisi, sel veya fırtına gibi aşırı olaylar ve gübrelemenin yoğun CO2 etkisi dikkate alınmazsa, Türkiye’de buğday ve şeker pancarından elde edilen verim iklim ısındıkça yükselebilir, ancak mısır verimi düşecektir. Gerçekteyse, bu koşullar karşılanmayabilir, örneğin tarım sektöründe su talebinin 2050 yılına kadar yüzde 44 – 47 civarında artması muhtemeldir, bu da büyük ölçüde verim kayıplarının yaşanacağı anlamına gelir.
- Türkiye’de su tüketiminin yaklaşık dörtte üçü sulama amaçlıdır (bu durumda tarım, birincil su kullanıcısıdır); ancak, 2016 yılında, ekili arazilerin sadece yüzde 31,4’ü sulanabildi.
- Ayrıca, küresel sıcaklık artışının 4 derece olacağı senaryoda, tarımsal kuraklık 2036-2065 itibariyle %88 daha sık görülen bir durum haline gelecektir. 2 derece senaryosunda (Paris Anlaşması’nın kabul ettiği azami sıcaklık artışı) söz konusu oran yüzde 58’e düşer ve Paris Anlaşması’nın sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırma dayalı ana hedefi tutturulsa bile, tarımsal kuraklık görülme sıklığı hâlâ yüzde 33 daha fazla olacaktır.
- Yüksek emisyon senaryolarında, şiddetli kuraklık olasılığı yüzde 43’e yaklaşırken düşük emisyonlarda bu olasılık yüzde 21’e düşecektir. Türkiye’nin su stresi risk kategorisi 2040 yılına kadar ‘yüksek’ten ‘son derece yüksek’e çıkacak.
- Türkiye’nin kumsallarla kaplı kıyıları 2050’ye kadar yaklaşık 23 metre geri çekilerek turizmi etkileyebilir.
- Türkiye’de yangınlar nedeniyle yanan alanların yüzölçümü, yüksek emisyon senaryosunda 2050 yılına kadar yılda 718 kilometrekare, düşük emisyon senaryosundaysa ise yılda 558 km2 artacak.
- Genellikle klimalarla karşılanan artan soğutma ihtiyacı, artan ısıtma ihtiyacından daha ağır basacak ve orta seviye emisyon senaryosunda, 2050 yılına kadar elektrik talebinde 119 milyar KWh’lik bir artışa neden olacaktır.
- Kıyıların korunması için alınan tedbirlerde iyileştirmeler yapılmazsa, yüzyıl ortasına kadar deniz seviyesinin yükselmesiyle ortaya çıkacak zararın büyüklüğü, yüksek emisyon senaryosunda, 19,8 milyar Türk Lirası (TL) düşük emisyon senaryosundaysa 12 milyar lira olacaktır. Yüzyılın sonuna kadar ortaya çıkacak zarar ise sırasıyla 26,4 ve 29,3 milyar TL yükselmektedir.
- Türkiye, G20 ülkeleri arasında sera gazı emisyonlarında 16. sıradadır ve emisyon seviyesi düzenli olarak artmaktadır. Paris Anlaşması’nı 2021’de onaylayan Türkiye, anlaşmayı onaylayan son G20 ülkesi olmuştur.