Yazar: Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi Araştırmacısı Barış Sanlı
Bugün dünyada iklim sorununun çözülmesinde en önemli rolü oynayan güneş teknolojilerindeki hızlı fiyat düşüşü, yeni bir inovasyondan dolayı olmadı. Belki ileride perovskitler ile bu yenilik dalgası yeni bir maliyet düşüşü sağlayabilir.
Kısaca Almanya’nın ABD’den ödünç aldığı alım garantisi teşviklerinin sonucunda artan güneş paneli talebinin bir pazar oluşturması ve bu pazarda Çin’in yer edinmek ve rekabet etmek için üretim kapasitesinde hızla artışa gitmesi, güneş maliyetlerini bir anda değiştirdi.
Çin’in üretim kapasitesi olmasaydı belki de bugün güneş hala Avrupa’nın belirlediği 10-15 cent/KWh civarlarında olabilirdi. Çin, bilinen bir teknolojiyi kapasite artışları ile hızlı bir maliyet düşüş eğrisine çapaladı. Peki, bu diğer teknolojilerde de yapabilir mi?
Çin’in enerji tüketimi 2000’lerden sonra (bazılarına göre 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasıyla) hızla arttı. 1995-2002 yılları arasında neredeyse sabit olan kömür tüketimi 30 EJ’den 81,7 EJ’lere 10 yıl gibi kısa bir sürede tırmandı. O zamandan bu yana çok da büyük bir artış görülmüyor. Kömürün toplam enerji tüketimindeki oranı 2000’lerin başında yüzde 70’den yüzde 57,6’ya düştü[1].
Geçtiğimiz sene Çin, tüm dünyanın toplamının üç misli kömür santrali inşa etti ve etmeye de devam edecek. Fakat ülke, bu yeni santrallerin bir kısmının eski verimsiz santrallerin yerine geçtiğini ve geçeceğini söylüyor. Bunu da zamanla göreceğiz.
Çin, büyüme hedeflerini askıya aldı
Son dönemde Çin büyüme hedeflerini tabiri caizse askıya aldı ve yüzde 6’nın üzerinde bir büyüme hedefi belirledi. Çin’in yapısından dolayı büyüme hedeflerine dikkatli yaklaşmak gerek. Çünkü bir büyüme hedefi belirleniyor ve bölgelerin belirlenen büyümedeki paylarını gerçekleştirmeleri isteniyor. Planlı ekonominin doruk noktasında, birçok bölge hedefleri tutturmak için verimsiz de olsa yatırımlara devam ediyor.
Çin’in elektrikteki kurulu gücü 2200 GW, Türkiye’ninki 96 GW. Çin’in 2020’de 48,2 GW daha güneş kapasitesi ekleyerek toplam güneş kapasitesini 240 GW’ın üzerine çıkardı. En yüksek yıllık artış kapasitesine ise 2017’de 53 GW’lık yeni yatırım ile ulaşmıştı. Bunda devletin alım desteklerinin yönlendiriciliği de çok önemliydi.
Çin’in rüzgâr istatistikleri ise daha sorunlu. Ülkede 2020’de 71,7 GW rüzgâr kapasitesi eklediği duyuruldu. Ancak bunun daha çok bağlantı kapasitesi olarak alınması gerektiğini ve gerçekten şebekeye eklenen rüzgâr santrali sayısının bunun çok altında olduğunu söylemek yanlış olmaz[2].
Nükleer konusunda ise ülke 2020’de 58 GW kapasiteye ulaşmış durumda. Nükleerin önemi ise iki sebepten kaynaklanıyor. Çin bu sene ilk defa Hualong reaktörü ile bağımsız 3.jenerasyon nükleer teknolojideki başarısını göstermiş oldu. Başkan Xi Jinping, nükleer gücü “Made in China 2025” inisiyatifinin önemli önceliklerden biri olarak görüyor[3]. Çin’in yerli nükleer teknolojisini geliştirmesi yeni bir dönem açabilir. Ama diğer taraftan en son açıklanan beş yıllık hedeflerde de “fosil olmayan” diyerek nükleerde hızlı adımlar atacağını belirtiyor.
Çin piyasa ve ölçek büyüklüğü ile temiz teknolojilerdeki en önemli fiyat düşüş etkeni olan ölçeklendirme ile büyük maliyet düşüşleri sağlayabilir. Yani Çin, aslında güneşte yaptığı gibi diğer tüm karbonsuz teknolojilerde de hızlı maliyet düşüşleri sağlayabilir. Peki, bu planlar gerçekleştirebilecek mi?
Son dönemde petrolde ilginç bir gelişme yaşıyoruz. Çin daha çok ham petrol alıp daha az petrol ürünü ithal ediyor. Petrol ürünü ihracatında da artışlar var. Bunun arkasında yatan temel neden ise Çin’in artık daha fazla emtia alarak daha fazla katma değer üretme çabası.
Rakam olarak vermek gerekirse, bir varil petrolü bir varil dizele dönüştürmek için (mevsime, ticarete ve birçok faktöre göre değişmekle birlikte) 7-15 dolar arası bir katma değer üretmek mümkün. Bu katma değer üretme hedefinin temiz teknolojilerde de etkisini göstermesi beklenebilir.
Bu sırada Çin’in rakibi/alternatifi gibi görülen Hindistan da boş durmuyor. Geçtiğimiz yıl Çin ile sınır çatışması sonrasında birçok Çinli yazılıma yasak ve çok sayıda ürüne ise gümrük vergileri getirmişti. Şu sıralarda güneş ürünlerine de yüzde 40 vergi getirmek için düzenleme yapıyor.
Bu gümrük vergisi sadece Çin’i kapsamayacak. Dünyanın en büyük pazarlarından birine gidemeyen güneş, ya daha fazla maliyet düşüşü görecek ya da diğer pazarları ürüne boğacak.
“Temiz enerji jeopolitiği petrolden daha karışık”
Fakat temiz teknolojiler de karmaşık bir oyun. Jeopolitik denilince belki kulakları dikiyoruz ama temiz enerji jeopolitiği muhtemelen petrolden daha karışıktır. Çünkü petrolde bir rezerv ve ana ülke var, anlaşma yapıyor, yolları güvenliğe alıyor ve ürünü tüketim pazarına ulaştırıyorsunuz. Fakat yenilenebilirde kaynak her yerde eşit olarak dağıldığı için kaynağın jeopolitiği biraz eski okul oluyor. Jeopolitiğini konuştuğumuz şey daha çok hammaddeye ve teknolojiye kaymış durumda.
Çin’in nadir toprak elementlerindeki (NTE) üstünlüğü ve devlet politikaları, hemen hemen her türlü kritik elementte ülkeyi stratejik bir noktaya taşıyor. Nitratın tarihi bir ölçü ise gübre ve diğer ihtiyaçlar için nitratlar Latin Amerika’dan getirilirken, yeni kimyasal teknolojiler ile daha sonra her yerde sentezlenebilir hale gelmiş ve kritikliği azalmıştı. Ama bildiğimiz bir şey var; şu andaki enerji dönüşümü NTE, bakır, lityum ve diğer birçok materyal etrafında şekilleniyor. Özellikle bakırdaki artışlar ve spekülatif hareketler, karbon piyasaları kadar önemli hale geliyor.
Burada bir lanetten de söz etmek gerekir. Hızlı enerji dönüşümü emtia-metal talebini (bakır, gümüş vs.) daha hızlı artırıyor ve yatırım maliyetleri de bir anda artıyor. Örneğin daha fazla güneş paneli kuruldukça ölçekten dolayı fiyatın düşmesini bekliyoruz. Ama hammadde tarafında yeterli tedarik o hızla gelmez ise, ölçekten çok girdi fiyatları etkili olmaya başlayabilir. Bu sene ilk defa güneş paneli fiyatlarında yapısal bir artış görebiliriz. Ne kadar süreceğini bilemiyoruz ama gerçekleşmeye başladı.
Diğer bir enerji dönüşüm konusu ise dijitalleşmeydi ve bunun en önemli parçalarından biri çipler oldu. İlginç bir şekilde bu sene bir çip sorunu yaşanıyor. Sorunun kökeninde Kovid-19 ile birlikte pek çok sektörün çip siparişlerini iptal etmesi ile beklemeye giren imalathanelerin(foundry), bir anda artan talebe hızlı cevap verememesi var. Bunun otomotiv sektörünü nasıl etkilediğini bu sıralar gazetelerden okuyoruz. Dijitalleşme bile kendi tedarik sorunlarını getiriyor. Bu sorunlar tabii ki aşılır ama bir zaman kayması ile…
Bu ortamda 22 Eylül 2020’de Çin Başkanı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda karbon emisyonlarını 2030’dan sonra düşüreceğini ve 2060’da karbon nötr bir hale geleceğini açıklayarak büyük bir heyecan oluşturdu[4]. Net karbon nötr hedeflerine Çin’de katılmıştı. Fakat bu plandan birçok bürokratın haberi yok gibiydi.
Çin Başkanı Xi Jinping Tsinghua Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu, planın temellerinde de Tsinghua Üniversitesi İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü’nün payı olduğu söyleniyor. Pek çoğumuzun ismini duymadığı bu üniversite Çin’in geleceğine dair önemli planlara imza atıyor.
Başkanın bu hedefleri açıklamasına rağmen, devletin aynı hedeflere sahip olmaması ise kafaları kurcaladı. Herkes beş yıllık kalkınma planının açıklanacağı Mart ayını beklemeye başladı. Çin, 2060’da karbon nötr olursa bu küresel ısınmanın 0.2-0.3 derece azaltması anlamına geliyor[5].
Çinli uzmanlara göre, gelişmiş ülkelerin emisyonları çoktan zirve yaptığı için onların enerji dönüşümü 60-70 yılda gerçekleşmiş olacak. Ancak Çin’in bunu 2030’dan sonraki 30 senede başarması gerekecek. Bunu başarmak için de 2020-2050 arası 100 trilyon yuan(15 trilyon dolar) yatırım gerekiyor.
Gelecek 10 yılda Çin’in 1000 GW güneş ve rüzgâr enerji kurması gerektiği dile getirilmişti.
Mart ayında beş yıllık plan beklenirken, 1 Mart 2021’de Çin Devlet Şebeke Şirketi(SGCC) “Karbon Piki (emisyon zirvesi), Karbon Nötr” denilen bir hareket planı yayınladı[6]. Şirket “enerji dönüşümü ve yeşil kalkınma temelli” bir dönüşümü hedeflediğini duyurdu.
Çin’deki hedeflerde bir diğer önemli nokta ise şebeke entegrasyonunun tam sağlanabilmesi. SGCC’nin önemli önceliklerinden biri de güneş ve rüzgarda yakaladığı yüzde 97,1 olan, kesikli üretimin entegrasyon sürecinin devamı. Mavi gökyüzü – temiz hava ve hava kirliliğinin engellenmesi için- atılan adımlara da vurgular bulunmakta.
Otobanlarda yüksek hızlı şarj istasyonları kurarak dünyanın en büyük akıllı araba ağ platformunu inşa edeceğini de, kömür kullanımını elektrikle yer değiştirerek 870 milyon ton emisyon azaltımı da sağlandığı da planda belirtiliyor.
18 hedefte, 2025’e 56 GW’lık yedi yüksek gerilim hattı, bölgelerarası iletim kapasitesinin 300 GW’a çıkarılması ve yüzde 50’sinin temiz enerjiye ayrılması, rüzgar ve güneş kapasitesinin de 1000 GW’a çıkarılması var[7].
Burada üç temel prensibin altı çiziliyor:
- Temiz kalkınma ile sistem güvenliği ilişkisinde dönen kütlelerin sağladığı sistem güvenliği ve frekans konuları,
- Temiz kalkınma ile elektrik sağlanabilirliğinde pik taleplerin yönetilmesi,
- Temiz kalkınma ile sistem maliyetinde ise uzun hatların ve enerjinin kontrolünün maliyeti.
Bu doküman geçtiğimiz haftalardaki beş yıllık kalkınma planına dair de bazı tüyolar veriyor. Örneğin fosil olmayan enerjinin oranının 2025’te yüzde 20, 2030’da yüzde 25 olabileceğini önceden belirtiyor.
Belki de en ilginç noktalardan biri de bir “Enerji Davos”u oluşturma fikridir. Dokümanda karbon piyasalarından dijital ekonomiye birçok konuya değinilmiş.
5 Mart 2021’de de 14.’ncü beş yıllık yeni kalkınma planı açıklandı. 2021-2025 dönemi için iklim konusunda 3 temel hedef görülüyordu.
- Birim GSYİH başına emisyonları 2020’ye göre yüzde 18 düşürmek,
- Birim GSYİH başına enerji tüketimini 2020’ye göre yüzde 13,5 düşürmek,
- Fosil olmayan yakıtların oranını yüzde 20’ye çıkarmaya çalışmak.
Yan hedef olarak ise 2025 gibi nükleeri 70 GW’a artırma hedefi var. Bir önceki hedeflerde 2020 sonu 58 GW nükleer hedeflenirken bu 51 GW olarak gerçekleşmişti[8]. Çin Atom Enerjisi Araştırma İnisiyatifi Üyesi’ne göre 2035’de devrede nükleer santraller 180 GW’a ulaşabilir. Bu hedeflere ek olarak ağaçlandırma ve Ar-Ge harcamalarındaki artışın ekonomik büyümenin üstünde olacağı da belirtilmekte.
Fakat Çin’de sadece bu hedefler değil, elektrik şirketlerinin kendi hedefleri de var. Mesela Huadian, emisyonları 2025’te pik yapacak ve bugün 24,4 GW olan güneş ve rüzgâr kapasitesini 75 GW’a çıkaracak. Temiz enerjinin kurulu güçteki payı yüzde 60’a çıkacak.
En büyük beş enerji şirketinin (SPIC, Huadian, Huaneng, Datang ve CHB Enerji) hedeflerinde de 400 GW’lara yakın yeni rüzgâr ve güneş kapasitesi görülmekte[9].
Çin’de Xi Jinping yönetiminin güçlenmesi ve bu yönetimin karbon nötr hedefi vermesi tüm Çin bürokrasisinin de bu şekilde yönlendirmekte. Fakat bu kadar büyük bir kütlenin bu kadar hızlı dönüşü zorluklarla doludur. Kendileri de dokümanlarda zaten gelişmiş ülkelerin emisyonlarının çoktan zirve yaptığını ve dönüşümlerini 60 senede yapabilecekken, Çin’in bunu 30 yılda başarmasının zorluğuna atıfta bulunmaktadır.
Gelişmiş ülke perspektifinden yapılan analizlerde, krizlerden kendilerinden çok yoksul ülkelerin etkileneceği iddia edilir. İklim krizinden finansal krizlere böyle bir “gelişmiş istisnacılığı” vardır. Fakat bence bunun bir temeli yok.
İklim krizinden en çok gelişmiş ülkeler etkilenecek ve iklim değişikliğinde de en çok gelişmiş ülkeler zorlanacak. Çünkü Daniel Yergin’in deyimiyle modern insan bir “hidrokarbon” adamdır. Ne kadar sanayileşmiş iseniz o kadar hidrokarbonlar ile kardeşsiniz denebilir. Bu bağ kopabilir ama ne hızda olacağı Avrupa Birliği için bile bir soru işaretidir.
Peki, Çin dünyayı iklim krizinden kurtarabilir mi?
Evet! Ama Çin’in böyle bir derdi yok. Çin’in her krizde olduğu gibi bu krize bakış açısı faydalanma gayesidir. Temelde ülkenin daha katma değerli bir üretim ve tüketim zincirine geçmesi hedeflenmektedir. Yenilenebilir enerjiler bunu sağlayabilir.
Güvenlik endişeleri arttığı için nükleerdeki artış ile iklim krizini bağdaştırmak Çin açısından çok mantıklı olabilir. Dünya ticaretinde daha fazla söz sahibi olmak için büyüyen yeşil ekonomilerden pay alma da bir diğer önemli araç olabilir.
Dün kömür projeleri ile dolu kuşak projesi, iklim değişikliği diye bir anda yeşil kuşağa dönüşebilir. Dünyanın en büyük şarj ağını kurarak Almanya’da ayak direnen dizelden çıkışı 3-4 misli hızla gerçekleştirebilirler. Çin’in en büyük şansı daha olgun bir “hidrokarbon adam” olamamış olması, yani birçok yatırım aslında yeni yapılıyor, yeni ekonomiye dair büyük şirketler yeni yeni gelişiyor.
Diğer taraftan teknoloji devleri ülkelerde araba üreticileri, mevcut elektrik şirketleri yapılanlara direniyor, lobi yapıyor, süreci yavaşlatıyor. Bugünkü gelişmiş ülkelerin ürettiği ekonomik değerlerin neredeyse tamamı fosil kaynaklardandır. Bu kaynakları ekonomik değer dönüştürmek için kurulan kurumlar, şirketler, insanlar ne geldiğini görüyor. Zengin “hidrokarbon toplumu” her açıdan bir imtihandan geçecek.
Çin için de bu tehlike var, hatta büyük bir şekilde var. Kömür bölgesel politikaların önemli bir enstrümanı ve kömürün Çin toplumundaki istihdam ve ekonomik değeri hala çok yüksek. Başkan Xi Jinping yeşil-temiz enerji derken hemen arkasından Başbakanı Li Keqiang ise kömür diyerek, artan tartışmaları yatıştırmaya çalışıyor.
Aslında son açıklanan bu planda, bir dönüşüm için düğmeye basılmış ama bölgesel politikalar gereğince, fazla tantana çıkmasın diye yazılı dokümanlarda tonu düşürülmüş olabilir. Çin bildiğiniz gibi geçen sene Avusturalya kömürüne ambargo uygularken de bunu sadece sözlü talimatla yaptı ve yazılı doküman olmadığından Avusturalya DTÖ’ye başvurmakta zorlandı.
Bu yazıda, Bitcoin ile İç Moğolistan bölgesindeki kömür üretiminin ilişkisinden, otonom araçlardaki Çin şirketlerinin başarısına birçok konuyu ise yazma imkânım kalmadı. Fakat Çin teknolojik anlamda dünyayı dönüştürebilir, burası net. Çünkü diğer gelişmiş ülkeler aritmetik hesaplar, karmaşık piyasalar, vergi sistemleri, çok hırslı hedef dokümanları ile dünyanın en büyük dönüşümünü yapmaya çalışırken, Çin daha mühendislik bir yaklaşım gösteriyor. Geçtiğimiz enerji dönüşümleri örnek ise bu dönüşüm de mühendislik bir dönüşüm olacak.
Fakat bir noktaya dikkat etmek gerek. Japonya da bir zaman elektronikte dünya devi olmasına rağmen, bugün kendi cep telefonu bildiğimiz teknoloji markaları neredeyse göremiyoruz. Teknolojik liderlik ve dönüştürücü güç sadece bir fırsatçılık başarısı değildir. O yüzden asıl soru, Çin’in dünyayı dönüştürüp dönüştürmemesinden çok bunu nasıl yapacağıdır.
İttifakları kim olacaktır, dönüşümde adalet kavramı olacak mı, yoksa Çin sadece dev bir fabrika mı olacak? Çünkü Afrikalıların dediği gibi “Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git, uzağa gitmek istiyorsan birlikte git”.
Kaynaklar:
[1] https://fingfx.thomsonreuters.com/gfx/ce/jbyprajjyve/CHINA%20ENERGY%20SYSTEM.pdf
[2] http://www.nea.gov.cn/2021-01/20/c_139682386.htm
[3] https://www.powermag.com/hualong-one-reactor-now-operating-in-china/
[4] https://www.oxfordenergy.org/wpcms/wp-content/uploads/2020/12/Unpacking-Chinas-carbon-neutrality-pledge.pdf
[5] https://www.yicai.com/news/100788326.html
[6] http://www.sgcc.com.cn/html/sgcc_main/col2017021449/2021-03/01/20210301152244682318653_1.shtml
[7] https://twitter.com/YanQinyq/status/1366328272527712256
[8] https://www.power-technology.com/news/industry-news/china-five-year-plan-three-points-nuclear-coal-energy-efficiency/
[9] https://twitter.com/YanQinyq/status/1369239680680656898