NATO Enerji Güvenliği Merkezi’nden Lukas Trakimavičius, Euractiv için kaleme aldığı yazısında, Baltık ülkelerinin devasa bir açık deniz rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip olduğunu ve bu durumun tüm bölge için oyunun kurallarını değiştirebileceğini dile getirdi.
Şu anda bu ülkeler enerji ihtiyacının büyük bir kısmını petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlardan karşılıyor.
Baltık ülkelerinde karasal rüzgâr, güneş ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynakları toplam enerji ihtiyacının küçük bir bölümünü karşılıyor. 2019 verilerine göre yenilenebilir enerji kaynakları Litvanya’da yüzde 2,6, Letonya’da yüzde 4,6 ve Estonya’da ise toplam birincil enerji talebinin yüzde 1,3’ünü karşıladı.
Şu anda Baltık ülkelerinin hiçbirinde açık deniz rüzgâr enerjisi santrali bulunmasa da, üçünün de gelecek için büyük planları var.
Örneğin Litvanya, 2030 yılına kadar en az 700 MW’lık açık deniz rüzgâr santraline sahip olmayı planlıyor. Letonya ve Estonya ise ortak bir projeyle Riga Körfezi’nde 1.000 MW’lık rüzgâr santrali kurmak için çalışmalar yürütüyor.
Bunun yanı sıra Estonya, 2028 yılına kadar Saarema Adası yakınında 1.000 MW’lık ayrı bir açık deniz rüzgâr santraline sahip olmak istiyor.
WindEurope’un yakın tarihli bir araştırmasında, Baltık Denizi’nin enerji dönüşümünde önemli bir etkiye sahip olabileceği belirtiliyor.
Araştırmaya göre 2050 yılına kadar Litvanya 3.600 MW’lık, Letonya 2.900 MW’lık ve Estonya 1.500 MW’lık açık deniz rüzgâr santrali kapasitesine ulaşabilir. Bu üretim kapasitesi karşılanabilirse, Baltık ülkeleri açık deniz rüzgardan elde elektriğin yarısını komşu eyaletlere ihraç edebilir.