Yazar: Doç. Dr. Çiğdem Tuğaç
İklim değişikliği uluslararası gündemin en önemli konularından biridir ve önemli çevresel, ekonomik ve sosyal sonuçlara neden olmaktadır. Ancak iklim değişikliğiyle ilgili çalışmalarda kentlerin önemle ele alınması gereklidir. Yeniliklerin, nüfusun ve medeniyetin merkezi olan kentlerin çevre üzerine oldukça önemli etkileri vardır. Kentler özellikle iklim değişikliğine neden olan insan faaliyetlerine kaynaklık etmektedir.
Kentler iklim değişikliğine kaynaklık ediyor
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan araştırmalarda ve yayımlanan raporlarda, çağımızda yaşanan iklim değişikliğinin nedeninin insan faaliyetleri olduğu ve bu faaliyetlerin de özellikle kentlerde yoğunlaştığı bilimsel kanıtlarıyla ortaya konulmuştur. 2050 yılında kentlerde dünya nüfusunun yüzde 68’inin, yani yaklaşık 7 milyar kişinin yaşaması beklenmektedir. Kentlerde artan nüfus, iklim değişikliğine neden olan etmenleri de artırmaktadır. Zira kentleşme faaliyetleri, bölgesel ve küresel iklimi etkilemektedir. Küresel düzeyde sera gazı emisyonlarının yüzde 75’i kentlerde gerçekleştirilen faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Bunlar arasında ulaşım, binalar, enerji, sanayi sektörleri ve bu sektörler için fosil kaynaklı yakıtların tüketimi yer almaktadır. Kentlerde binalar sektörü hâlihazırda küresel enerji tüketiminin yüzde 30’luk kısmından ve enerji kullanımına bağlı karbon emisyonu üretiminin de yüzde 28’inden sorumludur.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından, 2021 yılının, kayıtlara geçen en sıcak yedi yıldan biri olduğu ve böylece küresel ortalama sıcaklık artışı bağlamında yapılan değerlendirmede, sıcaklığın sanayi öncesi döneme kıyasla 1 santigrat dereceyi (°C) aştığı ardışık yedinci yıl olarak tespit edildiği açıklanmıştır. Bunun anlamı, atmosferdeki rekor derecedeki ısının kaynağı olan sera gazları nedeniyle uzun vadede iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin görülmeye devam edecek olmasıdır. Hâlihazırda küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi döneme kıyasla 1,2°C artmış durumdadır. Bu oldukça düşük bir sıcaklık artışı gibi görülse de küresel ortalama sıcaklıktaki yarım derecelik artış bile canlılar için oldukça önemli sonuçlar meydana getirmektedir.
Paris Anlaşması, 2015 yılında düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı sonucunda kabul edilmiştir. Söz konusu anlaşmanın hedefi, “küresel ortalama sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak ve 2°C’nin altında tutmak için çaba sarf etmek” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Paris Anlaşması’nda tüm taraf ülkeler bu hedefi gerçekleştirmeye dönük katkılar sunmaya ve sera gazı azaltımı ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaya yönelik eylemler belirlemeye davet edilmişlerdir. Güncel IPCC raporlarında iklim değişikliği önümüzdeki süreçte olumsuz etkilerini daha hızlı, daha yaygın ve daha şiddetli biçimde göstereceği vurgulanmaktadır.
İklim değişikliğine ilişkin yukarıda açıklanan sorunların ortaya çıkmasında kentlerde gerçekleştirilen insan faaliyetlerinin önemli rolü olduğunu belirtmiştik. Ancak diğer yandan iklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan da en fazla yine kentler etkilenmektedir. Ancak bir yandan da kentler, iklim değişikliği ile ilişkili sorunlar karşısında çözümün de anahtarıdır. Çünkü kentler medeniyetin, yatırımların ve yeniliklerin merkezidirler.
İklim değişikliğiyle mücadelede kentlerde sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum eylemlerinin gerçekleştirilmesi oldukça önemlidir. Kentlerin morfolojisi ve fiziksel karakteristikleri, kentsel yayılma, atıklardan kaynaklı ısı artışı, ormansızlaşma ve bölgesel iklim faktörleri kentleri kırsal alanlara kıyasla daha sıcak hale getirmekte ve bu durum kentsel ısı adası etkisi olarak anılmaktadır. Kentlerde ayrıca geçirgen olmayan yer kaplamalarına ve albedosu yüksek inşaat malzemelerine (asfalt ve beton gibi) dayalı yapılaşma büyük bir termal etki meydana getirmekte ve bu durum su döngüsünü de etkilemektedir. Bu malzemelerin buharlaşma kapasiteleri düşükken; ısıyı emme, depolama ve termal ısı yayma kapasiteleri oldukça yüksektir.
Afetlerin yapısı son yıllarda değişiyor
İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle son yıllarda özellikle kentleri etkileyen aşırı hava olayları ve afetlerin yapısında değişiklikler yaşanmıştır ve afetler artık daha şiddetli bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu ise özellikle de kentlerde önemli can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. İklim ile ilişkili aşırı hava olayları arasında seller, kentlerde en yaygın olarak görülen ve en fazla can kaybına neden olan afet türüdür. 2019 yılında sel ve taşkınlar küresel çapta yaklaşık 46 milyar dolarlık ekonomik kayba ve 4500 kişinin ölümüne neden olmuştur.
İklim değişikliğiyle beraber değişen sıcaklık ve yağış deseni ve buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkiler nedeniyle özellikle kıyı bölgelerinde bulunan kentler önemli risk altındadır. Bu kapsamda nüfusu 10 milyonu aşan megakentler için söz konusu olan risklere de burada değinilmelidir. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre küresel çapta 2018 yılında 33 olan megakent sayısı 2050 yılında 40’a çıkacaktır. Megakentlerin diğer kent tiplerine göre meteorolojik, klimatolojik, jeolojik afetlerle karşılaşma olasılığı daha yüksektir. Bu ise daha yüksek can ve mal kaybı anlamına gelmektedir.
İklim değişikliğinin etkisiyle kentlerde önemli hale gelen bir diğer sorun ise kuraklık ve su kıtlığıdır. Bu konuda kentlerin nüfus ve alan bakımından büyümesinin su talebini artırmasının etkisi büyüktür. Birleşmiş Milletler 2050 itibariyle dünya çapında ülkelerin yarısının kuraklık yaşayacağını ve kentlerde nüfus artışı ve hızlı kentleşme ile birlikte su stresi veya su kıtlığı yaşanacağı öngörmektedir.
İklim değişikliğinin kentlere bir diğer olumsuz etkisi de ulaşım altyapısının ve diğer altyapıların ciddi şekilde hasar görmesine neden olmasıdır. Çünkü aşırı hava olayları neticesinde ulaşım ağı sel ve taşkın suları altında kalabilmekte, bunun gibi diğer olumsuz etkiler nedeniyle kentsel ulaşım servislerinde aksamalar meydana gelebilmektedir.
İklim değişikliği neticesinde kentlerde halk sağlığı bağlamında da olumsuz sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir. Sıcaklık, bağıl nem gibi iklim değişkenleri aşırı değerler aldıkça, canlı yaşamını tehdit etmektedir. Sıcaklıklardaki artış, su ve vektör kaynaklı hastalıkların kolayca yayılması açısından uygun ortamı meydana getirmektedir.
Kentler sadece kurban değil, iklim değişikliğiyle mücadelede çözümün de anahtarı
İklim değişikliğinden her kentin farklı biçimde etkilendiği görülmektedir. Günümüzde en temel sorun kentlerin karşı karşıya bulunduğu iklim değişikliği kaynaklı risk ve tehlikelerin doğru bir biçimde tanımlanamamasıdır. Bu bakımdan iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlanması ve afet risklerinin azaltımında kentlerde etki, etkilenebilirlik ve risk değerlendirmelerinin yapılması öncelikli aşmayı oluşturmaktadır. Bu analizler ışığında kentlerde iklim değişikliğine uyum ve sera gazı azaltımı bağlamında öncelikli eylemleri içeren Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları’nın hazırlanması ve uygulanması da oldukça önemlidir.
Kentlerde yaşamın devamlılığını sağlayan doğal kaynakların ve doğal unsurların korunması yanında; kentlerin sürdürülebilirliklerini ve iklim değişikliğine dirençliliklerini sağlamak doğrultusunda giderek daha fazla kent, doğa temelli çözümlere ve yeşil altyapılara yönelmeye ve bunları aktif şekilde kullanmaya başlamıştır. Geleneksel gri altyapı çözümlerinin değişen iklim koşullarında yetersiz kaldığını veya yüksek maliyetler içerdiğini gösteren pek çok örnek söz konusudur. Doğa temelli çözümler, gri altyapılara kıyasla en az yüzde 50 daha az maliyet ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu yeşil altyapılar kentlerdeki farklı tipteki yeşil alanları, ormanları ve bunların yanı sıra sulak alanlar ve bataklıkları kapsamaktadır. Yeşil altyapılar aracılığıyla kentlerde afet risklerini düşürmek ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak mümkün olmaktadır. Ayrıca söz konusu yeşil altyapılar önemli ser gazı yutaklarıdırlar.
Kentlerde önemle ele alınması gereken bir diğer konu ise su yönetimidir çünkü iklim değişikliği su döngüsünü etkilemektedir. Bu durum bazı bölgelerde aşırı yağışlar bazı bölgelerde ise kuraklık olarak kendini göstermektedir. Kentlerde yer kaplamalarının geçirgen olmayan yapısı aşırı yağışların olduğu yerleşimlerde kent sellerini ve taşkınları meydana getirmekte ve şiddetlendirmektedir. Bu durum kentlerde özellikle yağmur suyunun yönetimi hususunu ön plana çıkarmakta ve yeşil altyapı uygulamaları kapsamında; taşkın parkları, bitkilendirilmiş yağmur suyu hendekleri, geçirgen yer kaplamaları, yeşil kaldırımlar, yeşil çatılar, yeniden doğal haline kavuşturulan su kanalları, yağmur bahçeleri ve kent ormanları bu kapsamdaki çözümler olarak ele alınmaktadır. Bunların uygulanması ile kentlerin dirençlilikleri de artırılmış olacaktır.
Kentlerin iklim değişikliğiyle mücadelesinde yeşil enerji dönüşümü
Kentlerde iklim değişikliğiyle mücadele bağlamında yeşil enerji dönüşümün gerçekleştirilmesi de oldukça önemlidir ve sadece çevresel açıdan değil, ekonomik ve sosyal boyutlarda da faydalıdır. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre kentlerde enerji etkin binaların yapılması, yenilenebilir enerjinin ve elektrikli araçların kullanılmasıyla 2030 yılına kadar 24 milyon yeni iş imkânı oluşturmak mümkündür. Ayrıca kentlerde sıfır atık uygulamalarının da gerçekleştirilmesi elzemdir. Bu kapsamda ortaya konulan döngüsel ekonomi kavramı geri dönüşüm ve atık yönetimi üzerine odaklanmakta ve “azalt, yeniden kullan ve geri dönüştür” prensiplerini temel almaktadır.
İklim dirençli kentleşme kapsamında bir diğer önemli strateji de trafik, gürültü, hava kirliliğini ve sağlık sorunlarıyla mücadelede yaya, bisikletli ulaşım ve mikromobilite seçeneklerinin (elektrikli scooterlar gibi) ve toplu taşıma araçları ile yerel servis ve iş imkânlarına erişimin sağlandığı yeşil ulaşım modlarının yaygınlaştırılmasıdır.
Görüldüğü gibi, kentlerin iklim dirençliliğinin sağlanmasında günümüzde uygulamaya geçirilebilecek pek çok farklı yöntem bulunmaktadır. Bununla birlikte iklim değişikliğinin etkileri kentlerin konumlarına göre pek çok farklı etki ortaya çıkarabildiğinden, iklim değişikliğiyle mücadele ve dirençliliğin sağlanmasında yerel koşulların değerlendirilerek, hangi çözüm yollarının uygulanabileceğinin tespiti önemli bir konudur.
İklim değişikliğiyle mücadele Türkiye’deki kentler için de önemli
Sera gazı azaltımı ve uyuma yönelik çözümlerden Türkiye kentlerinde de yararlanmak önemlidir. Zira Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerine oldukça hassas bir bölge olan Akdeniz Havzasında yer almaktadır. Türkiye’de içinde yerel yönetimlerin de olduğu farklı kurum ve kuruluşlarca iklim değişikliği alanında yürütülen pek çok önemli proje ve faaliyetin olduğu görülmektedir. Türkiye Paris Anlaşması’na taraf olmasını müteakiben, 2053 yılına dönük olarak net sıfır karbon hedefini ve yeşil kalkınma politikası belirlemiştir. Söz konusu politikanın tüm sektörlere yönelik yansımalarının olması kaçınılmazdır.
Söz konusu sektörlerin büyük oranda faaliyetlerini yürüttüğü kentlerde iklim değişikliğiyle mücadeleye ve uyuma yönelik eylemlerin etkin bir biçimde uygulanması, hem iklim dirençliliğini mümkün kılacak hem de yeşil kalkınmayı destekleyerek yeni iş ve istihdam olanaklarının oluşumuna katkı sağlayacaktır. Geleceğin yeşil kentlerinin planlanmasına bugünden başlamak bugünün kuşaklarına olduğu kadar gelecek kuşaklara karşı da önemli bir sorumluluğumuzdur.