AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Durak, deniz üstü rüzgâr enerjisinin şu anda dünyada en verimli enerji türü olduğunu ve bu alanda kendini ispatladığını belirtti.
Denizden elde edilen enerjiler arasında yer alan dalga ve akıntı enerjilerinin yeterince başarılı olmadığını ve ticarileşemediğini aktaran Durak, “Deniz üstü rüzgâr enerjisi, denizden elde edilecek en ticari enerji kaynağıdır. Karadaki örneklerine göre iki katı kapasite faktörüyle neredeyse termik santral kadar çalışır.” dedi.
Durak, Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyeli konusunda şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye’nin enerjide kurulu gücü 2023 yılı Mayıs ayı sonu itibarıyla 104 GW’ı aşmış durumda. Açık deniz rüzgâr enerjisi potansiyeli ise Dünya Bankasının Ekim 2019’da yayımladığı rapora göre 75 GW. Ülkemizde bu potansiyelin en fazla olduğu alan Ege Bölgesi’nin kuzeybatısı. Bu bölge 6 GW sabit, 19 GW yüzer olmak üzere toplam 25 GW rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip. Ege Denizi’nin ardından Marmara Denizi kapasitede ön plana çıkıyor. Bu denizlerde hem yüksek rüzgâr şiddeti var hem de bizim yüksek enerji ihtiyacımızın olduğu; İstanbul, Balıkesir, Bursa, İzmir ve Kocaeli gibi Türkiye’de enerjinin yüzde 60’ını tüketen iller bu denizlerin çevresinde bulunuyor. Bu bölgeler özelinde rahatlıkla 50 GW’lık enerji potansiyelinden bahsedebiliriz, bu ülkemizin kurulu gücünün yaklaşık yarısı kadardır.”
İklim değişikliğine karşı sera gazının azaltılması için yenilebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çizen Durak, güneş panelleri veya rüzgâr türbinleri kurarken çevresel etkilere dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.
Durak, deniz üstü rüzgâr enerjisinin çevreye olası etkileri hakkında şunları söyledi:
“Rüzgâr türbinleri denizin üzerinde olduğu için deniz canlılarıyla ciddi bir etkileşimi olacaktır. Ayrıca kuşların göç yollarına da dikkat edilmeli. Bizim kıyılarımız derin olduğu için dünyada kullanılandan daha farklı bir teknoloji; çevreyle uyumlu, yüzer temelli rüzgâr türbinleri teknolojisi kullanılması gerekiyor. Denizde 50 metre derinlikte sabit temelli değil, yüzer temelli rüzgâr türbinlerine gidilmesi lazım. Bunlar geliştirilme aşamasında ve ciddi Ar-Ge çalışmaları bulunuyor. Önümüzdeki yıllarda bu türbinler kullanılmaya başlanacak.”