Dünya ortalamasından iki kat fazla ısınan Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesinde yaşayan 575 milyon insan, aşırı sıcak hava ve uzun süren kuraklık gibi iklim şoklarının yol açacağı tehditlerle karşı karşıya bulunuyor.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından Bain & Company işbirliğinde politika yapıcılar, iklim aktörleri, iş ve finans dünyası uzmanlarının katkılarıyla hazırlanan “İklim Eylemi Açığının Kapatılması: MENA’da Karbonsuzlaştırma ve Enerji Dönüşümünün Hızlandırılması” başlıklı rapor yayımlandı.
Rapora göre, yoğun fosil yakıt kullanımının yol açtığı iklim değişikliği nedeniyle, MENA bölgesi dünya ortalamasının iki katı ısınıyor.
Bölgede küresel sıcaklık artışının 2050’de sanayi öncesi döneme göre 4 dereceyi bulma riski söz konusu ve bu bölgede yaşayan 575 milyon insan, aşırı sıcak hava ve uzun süreli kuraklık gibi iklim şoklarının yol açacağı tehditlere karşı kırılgan konumda bulunuyor.
Söz konusu iklim şoklarının bölgenin yaşanabilirliği üzerinde önemli etkilere neden olacağı öngörülürken, bölgedeki nüfusun yüzde 70’i düşük gelirli ülkelerde yaşıyor.
Rapora göre, MENA ülkeleri iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilirlik açısından, benzer bölgelerin gerisinde kalıyor.
Güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir kaynak potansiyeli yüksek olan bölgede politika yapıcılar ve şirketlerin enerji dönüşümünü sağlayacak projelere öncelik verilmesine ihtiyaç duyuluyor.
WEF Başkanı Borge Brende, rapora ilişkin değerlendirmesinde, MENA bölgesinin son 10 yılda en hızlı büyüyen bölgelerden biri olduğunu belirtti.
Bölgenin ekonomik büyümesini sürdürürken sürdürülebilirlik açısından da ilerleme kaydetmesinin yolu olduğunu kaydeden Brende, “Küresel pazarlar değişmeye devam ettikçe ve enerji talebi arttıkça, bölgede adil bir enerji dönüşümüne öncülük etmek, iklim ve kalkınmayla ilgili hedefleri karşılamak için politika yapıcıların ve iş dünyasının cesur ve koordineli eylemleri gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Bain & Company Orta Doğu Yönetici Ortağı Tom De Waele de sürdürülebilir bir geleceği inşa etmenin politika yapıcıların ve şirketlerin cesur önlemlerine, farkındalığın artırılmasına ve çok paydaşlı ortaklıklara bağlı olduğunu belirterek, “Ancak Orta Doğu’ya yönelik bu sürdürülebilirlik eylemi önemli miktarda zaman ve kaynak yatırımı gerektirse de aynı zamanda MENA bölgesini küresel enerji dönüşümünün kalbinde konumlandırabilecek, ekonomik çeşitliliği ve yüksek kalitede iş yaratma fırsatlarını oluşturabilecek, aynı zamanda düşük karbon teknolojilerinde küresel liderlik sağlayabilecek bir ekonomik fırsatı da temsil ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.