Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, rüzgâr ve güneş enerjisinin Türkiye’de nasıl daha sürdürülebilir hale getirilebileceğini AA’ya değerlendirdi.
Kurnaz, Türkiye’de termik santrallerde kullanılan yakıtların sadece yüzde 21’i yerli kaynaklardan sağlandığını, geri kalanının ise ithal edildiğini belirterek, “Bu yakıtlar, ekonomimize en yüksek maliyetlerden birini getiriyor. Bu durumda ithal yakıtla çalışan termik santraller yerine rüzgâr enerjisine yatırım yapmak hem çevresel hem de ekonomik açıdan ülkemizin yararına olacaktır. Enerji üretim politikamız da bu yönde ilerliyor. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımın daha da hızlandırılması gerekiyor.” açıklamasını yaptı.
Yeryüzünde kolay erişilebilir fosil yakıtların önemli bir kısmını tüketildiğini, geri kalanını hem çıkartması daha zor olduğundan hem de az bulunduğundan maliyetinin dayanılmaz olacağını ifade eden Kurnaz, çok geçmeden enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan sağlanılması gerekliliğine dikkat çekti.
Kurnaz şöyle devam etti: “Ancak rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının süreklilik sorununa bir çözüm bulmamız gerekir. Uzun vadede bu sorunun çözümü sadece ülkesel değil neredeyse küresel bağlamda bir bütünleşik sistem üzerinden geçer. Ancak günümüz şartlarında bu tür çalışmalar henüz planlama aşamasındadır. Dolayısıyla en azından orta vadede kendi çözümlerimizi üretmek zorundayız. Yenilenebilir enerjinin süreklilik sorununa getirilebilecek en kolay çözüm elektrik arzını, yani kurulu gücü fazlasıyla artırmaktan geçiyor. Ülkemizin her tarafına kurulacak rüzgâr santralleri bu sorunun en basit çözümüdür. Ülkemizin her yanında geceleri aynı anda rüzgâr esmeyi bırakmayacağından bir bölgede üretilecek elektrik enerjisi dağıtım sistemi aracılığıyla tüm ülkeye yeterli olacaktır. Ancak bu basit çözümle ilgili en önemli problem, yatırım maliyeti. Gerekli olan kurulu gücün iki katını kurduğunuzda süreklilik problemine bir çözüm üretirsiniz, ancak bunun maliyeti de oldukça yüksektir. Günümüzde bu tarz yatırımları özel sektör yaptığından bu maliyetin taşınabilmesi gerçekçi değil.
İkinci çözüm enerjiyi depolamaktır. Yani rüzgâr fazla estiği zaman üretilen enerjinin bir kısmını depolayarak rüzgarın azaldığı zamanlarda sistemi desteklemek mümkündür. Türkiye şu anda çalışmalarını bu yönde yürütüyor. Ancak depolama da oldukça maliyetli bir çözümdür. Bugün için depolama dediğimizde aklımıza yüksek kapasiteli piller geliyor. Hidrojen ya da hidrolik gibi daha kolay depolama çözümleri geliştikçe depolama bir alternatif olarak gelişecektir. Son bir çözüm de ülkemizde anlık olarak enerji planlaması yapmaktır. Yalnız burada da ihtiyacın oldukça üzerinde bir üretim kapasitesi gerekiyor.
Rüzgâr ve güneş olduğu müddetçe diğer kaynakları kapatıp, rüzgar ve güneş olmadığı zaman o kaynakları devreye sokmak aslında en akılcı çözüm. Ancak bu çözümün uygulanması için de büyük hidroelektrik ve nükleer santrallere ihtiyaç duyulur. Bu çözüm akılcı olsa da bugünkü ekonomik şartlar altında uygulanması oldukça zor. Günden güne artan rüzgâr enerjisi potansiyelimiz gelecekte güneş enerjisiyle birlikte ülkemizin tüm ihtiyacını karşılama imkanına sahiptir. Ancak bu yöndeki planlamanın şimdiden hazırlanıp uygulamaya konulması bizi gelecekteki enerji krizlerinden de koruyacaktır.”