Yenilenebilir enerji tesislerinin inşa edileceği yerlerin belirlenmesi genellikle bireysel geliştiricilerin veya kamu hizmetlerinin inisiyatifine bırakılırken, bu alandaki koordinasyon sınırlı kalıyor. Ancak, MIT’de gerçekleştirilen yeni bir araştırma, bu yaklaşımı kökten değiştirebilecek bir yöntemi ortaya koydu.
Cell Reports Sustainability dergisinde yayımlanan araştırma, güneş ve rüzgâr santralleri ile enerji depolama sistemlerinin yerleşiminin daha iyi koordine edilmesinin, sistem maliyetlerini düşürürken yenilenebilir enerji kaynaklarının verimliliğini artırabileceğini gösteriyor.
Çalışmanın baş yazarı Liying Qiu, geliştirdikleri yöntemin yenilenebilir enerji kaynakları arasındaki “kaynak tamamlayıcılığı” ilkesine dayandığını belirtti. Bu ilke, rüzgâr ve güneş gibi farklı enerji kaynaklarının ya da farklı coğrafi konumların, zaman içinde birbirini dengeleyerek enerji üretimindeki dalgalanmaları minimize etmesini sağlıyor. Bu sayede, enerji arz ve talebi arasında daha iyi bir uyum yakalanıyor.
Araştırmada, ABD’nin New England, Texas ve California bölgelerindeki 138 bin 271 olası konum analiz edilerek, yüksek çözünürlüklü hava durumu verilerinin enerji sistemi modellemesiyle nasıl bir fark yarattığı incelendi. Elde edilen sonuçlara göre, bu detaylı planlama, geleneksel yöntemlere göre çok daha düşük maliyetli ve verimli sistemler ortaya koyabiliyor.
Araştırma, enerji üretiminde ve talebinde görülen kısa vadeli değişimlerin, yenilenebilir enerji sistemlerinin tasarımında büyük tasarruf potansiyeli sunduğunu gösterdi. MIT’den Profesör Saurabh Amin, “Bu modelleme, enerji depolama ihtiyacını azaltarak maliyetleri düşürebilir. Hava durumundaki yerel kalıpları analiz ederek, sistem maliyetlerinde gizli bir tasarruf potansiyeli sağlıyoruz.” dedi.
Araştırmacılar, önerdikleri yüksek çözünürlüklü modelin dünyanın herhangi bir bölgesine kolaylıkla uyarlanabileceğini vurguluyor. Örneğin, Teksas’ta farklı bölgelerdeki rüzgar modelleri, enerji üretiminin en verimli şekilde dengelenmesini sağlamak için bir rehber niteliğinde kullanılabilir.
Profesör Michael Howland ise, bu çalışmanın enerji sistemlerini planlama konusunda devrim niteliğinde bir değişim sunduğunu belirterek, “Bu yaklaşım, yalnızca bireysel tesislerin maliyetini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda yenilenebilir enerji santrallerinin şebekeye entegrasyonunu da optimize ediyor.” açıklamasını yaptı.