Yazar: Jeolog Dr. İlker Şengüler – YILDIRIM Şirketler Grubu &YILMADEN Holding
Son zamanlarda “geleceğin enerjisi”, “yeşil enerji” ve “enerji dönüşümü” gibi birçok kavram enerji literatüründe yer almaya başladı. Fosil yakıtların neden olduğu karbon ile değişen dünyamız bugüne kadar görülmeyen sıcaklık, kuraklık, fırtına, sel ve yangınlar ile tanıştı. Ancak bütün bu olumsuzluklar enerji dönüşümünün çok önemli parçasını oluşturan pillerde büyük gelişmelere fırsat verdi.
Son 10 yılda, enerji yoğunluğundaki gelişmeler ve üretim maliyetlerindeki düşüşler, elektrikli araç pillerinin fiyatını çok aşağılara çekmek için bir araya geldi. Bloomberg New Energy Finance analistleri, üç yıl içinde maliyetlerin kilovatsaat başına 100 doların altına düşeceğini (elektrikli araçların benzinle çalışan araçlar kadar ucuz hale geldiği fiyat) ve sonrasında da düşmeye devam edeceğini tahmin ediyor.
Aynı gelişmeler, güneş pillerinden ve rüzgâr çiftliklerinden gelen kesintili enerjiyi “şebeke ölçekli” pillerde depolamayı mümkün kılarak, yenilenebilir enerjiyi yalnızca fiyat üzerinden kömür ve doğal gaz santralleriyle daha da rekabetçi hale getirme sürecine girdi.
Piller, petrol gibi bir metadan ziyade mikroçip gibi bir teknolojiye sahip olduğundan, kapasiteleri ve maliyetleri zaman içerisinde şüphesiz olumlu yönde gelişecek. Ancak pillerin verimli olması için belirli niteliklere sahip olması gerekmektedir. Bugün piyasadaki en yüksek performanslı lityum iyon piller için kobalt kaçınılmazdır ancak kobalt bulmak zordur. Bilinen rezervlerin çoğu, madenciliğin genellikle tehlikeli ve zor koşullarda gerçekleştiği bir ülke olan Kongo’ya aittir.
Elektrikli araç endüstrisi bugünkü boyutunda kalsa bile pil üreticilerinin alternatif bulmaları gerekmektedir. Dünyanın 1,2 milyar içten yanmalı motora sahip aracını değiştirmek, önümüzdeki 10 yıllarda sera gazlarını azaltma umuduna sahip dünyamız için büyük güçlükler taşımaktadır. İklim sorununun çözülmesi pil sorununun çözülmesini, pil sorununun çözülmesi ise kobalt sorununun çözülmesini gerektirir.
Bunu yapmak için ortaya çıkan şirketler arasında bazıları, kullanılmış pillerden kobalt geri dönüşümüne odaklanıyor. Diğerleri, bir zamanlar marjinal olan kaynakları daha uygun maliyetli hale getirerek cevheri elde etmeyi planlıyor.
Saksonya’daki ortaçağ madencileri, ilk bakışta gümüşe benzeyen ancak eritildiğinde zehirli dumanlar çıkaran cevheri bulduklarında korkuya kapılmışlardı. Şüphesiz bu, kobaltın bir araya geldiği arsenik ve kükürtten kaynaklanmaktadır. Bu tür olumsuzluklara sahip olan ve zehirli dumanlar saçan bu kayaç o dönemin madencileri tarafından kobalt olarak adlandırıldı. Madenciler arasında kobalt, madenlere musallat bir tür cin olarak kabul ediliyordu.
Kobalt şu anda en değerli akü metali ve tedarik zinciri içerisinde de en önemli metaldir. Nikel ve lityum katotlar ve bakır kabloların, nadir toprak elementleri ise pilin elektrik enerjisini torka çeviren güçlü mıknatısların olmazsa olmazıdır.
Mostra madenciliğinin her geçen gün yetersiz kalması maden aramacılığında yeni alanlar oluşturmaktadır. Günümüz araştırmacıları spektral görüntüler ve helikopter ile kullanılan dev metal dedektörleri gibi imkânları değerlendirmektedir. Uzmanlar, bulunması kolay olan cevher yataklarının keşfine olanak sağlayan arama metodolijelerinin, günümüzde yetersiz kaldığı konusunda aynı görüştedir. Uzmanlıklarını veri bilimi yöntemleri ile zenginleştiren yerbilimciler “eksik metaller” olarak adlandırılan bu metalleri tüm zorluklarına rağmen mutlaka keşfedeceklerdir.