Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 9 Aralık tarihinde, Emisyon Açığı Raporu’nu yayımladı.
UNEP’in bu yeni raporuna göre, pandemi sonrası yeşil toparlanma, 2030 için öngörülen sera gazı emisyonlarını yüzde 25’e varan oranda azaltabilir. Böylece dünya, Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen küresel ısınmayı 2°C ile sınırlama hedefine daha da yaklaşabilir.
Rapora göre, bu yıl karbondioksit emisyonlarında COVID-19 salgınının neden olduğu düşüşe rağmen dünya hâlâ 21. yüzyılda 3°C’yi aşkın bir sıcaklık artışına doğru ilerliyor.
Öte yandan hükümetler, pandemi toparlanma sürecinin bir parçası olarak iklim eylemine yatırım yaparsa ve emisyon azaltım taahhütlerini Kasım 2021’de Glasgow’da (İskoçya) gerçekleşecek bir sonraki iklim toplantısına kadar net sıfır emisyon açıklamalarıyla paralel olarak güçlendirirse, emisyonları küresel ısınmayı 2°C ile sınırlama hedefine uygun düzeye indirebilir.
Hükümetler, daha da iddialı bir hedef belirleyerek küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamaya da katkıda bulunabilir.
Rapora göre, Paris Anlaşması uyarınca güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanlarına (Nationally Determined Contributions, NDC), yeni net sıfır emisyon taahhütlerini bir an önce ekleyip bu taahhütleri pandemi sonrası yeşil bir toparlanma planı ile birlikte hızlı ve sağlam faaliyetlerle yürüten hükümetler, bu hedefe ulaşabilir.
2020 yılının, küresel sıcaklık bakımından kaydedilmiş en sıcak yıllardan biri olma yolunda ilerlediğini ifade eden UNEP İcra Direktörü İnger Andersen, orman yangınları, fırtınalar ve kuraklıkların dünya çapında büyük hasarlara yol açmaya devam ettiğini söyledi.
UNEP’in Emisyon Açığı Raporu’nun, pandemi sonrası yeşil toparlanma faaliyetleri sayesinde sera gazı emisyonlarının önemli bir oranda azaltılabileceğini ve iklim değişikliğinin yavaşlatılabileceğini gösterdiğini belirten Andersen,
“Dünya çapında hükümetleri, COVID-19 sürecindeki mali müdahalelerinin devamında yeşil toparlanma sürecine destek olmaya ve 2021’de iklime yönelik daha iddialı hedefler belirlemeye çağırıyorum.” dedi.
Emisyon Açığı Raporu nedir?
Emisyon Açığı Raporu her yıl, Paris Anlaşması’nın 21. yüzyıl boyunca küresel ısınmayı 2°C’nin altında tutma ve 1,5°C’ye yakın seviyelere düşürme hedefleri ile, öngörülen emisyon seviyeleri arasındaki farkı değerlendiriyor.
Rapor, 2019 yılında arazi kullanımı da dâhil olmak üzere toplam sera gazı emisyonlarının 59,1 GtCO2e (Gigatonluk CO2 eşdeğeri) ile yeni bir zirveye ulaştığını gösteriyor. Küresel sera gazı emisyonları, 2010 yılından beri yılda ortalama yüzde 1,4, 2019 yılında ise orman yangınlarındaki büyük artış nedeniyle yüzde 2,6 arttı.
Salgın nedeniyle seyahat, endüstriyel faaliyetler ve elektrik üretiminin azalmasının bir sonucu olarak 2020 yılında karbondioksit emisyonlarının yüzde 7’ye varan bir oranda düşeceği öngörülüyor. Fakat bu düşüş, 2050’ye kadar küresel ısınmada yalnızca 0,01°C’lik bir azalmaya karşılık geliyor. Bu süreçte iklim değişikliği önlemlerine yönelik Ulusal Katkı Beyanları ise yetersiz kalıyor.
Yeşil toparlanma kritik önem taşıyor
Şu ana kadarki gidişata rağmen pandemi sonrasında hayata geçecek yeşil bir toparlanma süreci, COVID-19’dan önce yürürlükte olan politikalara nazaran, 2030 için öngörülen emisyonları yüzde 25’e varan bir oranda azaltabilir.
Yeşil toparlanma, 2030 yılında emisyonları öngörülen 59 GtCO2e yerine 44 GtCO2e seviyesine indirebilir. Bu oran, 3,2°C küresel ısınma riski oluşturan koşulsuz Ulusal Katkı Beyanları’ndaki emisyon düşüş oranını önemli bir farkla geride bırakıyor.
Bu etkiye sahip bir yeşil toparlanma süreci, yüzde 66 olasılıkla küresel ısınmayı 2°C’nin altında tutacak nitelikte olabileceği gibi, 1,5°C hedefi için yetersiz kalacaktır.
Yeşil toparlanma için neler yapılabilir?
Mali toparlanma sürecini yeşil kılmak için sıfır emisyonlu teknolojiler ve altyapı için doğrudan destek, fosil yakıt teşviklerinin azaltılması, yeni kömür santrallerinin inşa edilmemesi, doğayı esas alan büyük ölçekli arazi rehabilitasyonu ve yeniden ağaçlandırma çözümleri gibi unsurlar öncelikli olması gerektiği belirtiliyor.
Rapor, şu ana kadar yeşil bir mali toparlanma sürecine yönelik faaliyetlerin sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. G20 üyelerinin yaklaşık dörtte biri, harcamalarını Gayri Safi Yurtiçi Hasılaları’nın (GSYİH) en fazla yüzde 3’ü olmak üzere düşük karbonlu önlemlere ayırıyor.
Buna rağmen ülkeler yeşil politika ve programlar uygulamak için önemli fırsatlara sahip. Rapora göre hükümetler, COVID-19 sürecinde bulundukları mali müdahalelerin bir sonraki aşamasında yeşil politikalara ve süreçlere yönelik fırsatları değerlendirmeli.
Ayrıca raporda, 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar net sıfır emisyon taahhüdünde bulunan ülke sayısının artması “önemli ve cesaret verici bir gelişme” olarak değerlendiriliyor. Raporun tamamlandığı tarih itibarıyla küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 51’inden sorumlu 126 ülke, net sıfır emisyon hedefini benimsemiş, benimseyeceğini açıklamış veya benimsemeyi düşünüyor.
Fakat bu taahhütlerin güvenilir ve uygulanabilir kalması için bir an önce kısa vadeli politika ve eylemlere dönüşmesi ve Ulusal Katkı Beyanları’na yansıtılması gerekiyor.
Uzmanlara göre, Paris Anlaşması’nda gösterilmesi planlanan çabanın, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlayacak önlemler için yaklaşık üçe, 1,5°C ile sınırlayacak önlemler içinse en az beşe katlanması gerekiyor.
Tüketici davranışları yeniden şekillendirilmeli
Raporda aynı zamanda her yıl belirli sektörlerin emisyon potansiyelleri de inceleniyor. 2020 yılı raporunda tüketici davranışlarına ve deniz taşımacılığı, havacılık sektörlerine yer verildi.
Küresel emisyonların yüzde 5’inden sorumlu olan deniz taşımacılığı ve havacılık sektörlerinin incelenmesi önem teşkil ediyor. Teknoloji ve operasyonlardaki gelişmeler yakıt verimliliğini artırabilir; fakat bu sektörlere olan talepte öngörülen artış, bu gelişmelerin karbonsuzlaşma ve net CO2 emisyonunun azaltılmasında net olumlu bir etki yaratmayacağı anlamına geliyor. Rapora göre iki sektörün de enerji verimliliğini, fosil yakıtlardan hızlı bir uzaklaşma süreciyle birlikte yürütmesi gerekiyor.
Hane halkı emisyonların üçte ikisinden sorumlu
Raporun bulgularına göre daha güçlü iklim eylemine giden yol, özel sektör ve bireyler tarafından tüketici davranışlarının değiştirilmesinden geçiyor. Tüketime bağlı hesaplara göre hane tüketimi, dünya çapındaki emisyonun yaklaşık üçte ikisinden sorumlu.
Birey olarak ise en büyük sorumluluk zengin kesime ait: dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimin neden olduğu emisyon miktarı, en yoksul yüzde 50’lik kesimin toplam emisyon miktarının iki katından fazlasına denk geliyor. Bu nedenle söz konusu varlıklı kesimin, Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere göre karbon ayak izlerini 30 kat azaltması gerekiyor.
Kısa iç hatlar uçuşları yerine demiryolunu tercih etmek, bisiklet ve ortak otomobil kullanımına yönelik teşvik ve altyapıyı desteklemek, konutlarda enerji verimliliğini artırmak ve gıda atıklarını azaltacak önlemler almak, karbon tüketimini azaltmaya yönelik yapılabilecek eylemler olarak sunuluyor.