İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için 2018’den beri her yıl tekrar ettiği anket çalışmasını bu yıl daha kapsamlı gerçekleştirdi. Türkiye çapında 2 bin 252 kişiyle telefon görüşmesi yapılarak gerçekleştirilen anket, iklim krizinin etkilerinin ve alınması gereken önlemlerin Türkiye’deki algısına, toplumun enerji tercihlerine, iklim değişikliğiyle mücadeleye bakış açısına ve bu kapsamda toplumun taleplerine odaklanıyor.
Kasım 2022’de görüşülen her 10 kişiden sekizi iklim değişikliği konusunda endişeli olduğunu ifade ediyor. Bu, 2018’teki ilk araştırmadan bu yana ölçülen en yüksek oran. Endişe seviyesi yaşam tarzı veya dini inançlara göre kayda değer bir değişim göstermezken, eğitim seviyesi arttıkça endişe seviyesinin de arttığı gözlemleniyor. Aynı zamanda, araştırmaya katılanların %78’i iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıktığını belirtiyor. Toplumun sadece %2’si iklim değişikliği diye bir şey olmadığını düşünüyor.
Bu yıl ankete eklenen “Partilerin/adayların Çevre/İklim/ Enerji konusundaki politikaları oy tercihinizi etkiliyor mu?” sorusuna her üç kişiden biri parti veya adayların çevre ve iklim konusundaki politikalarının oy tercihini etkilediği cevabını veriyor. Çalışmaya göre, eğitim seviyesi arttıkça, “çevre ve iklim konusundaki politikalar oy tercihimi etkiler” yanıtını verenlerin oranı artıyor.
Toplumun %39’u Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede hiç çaba göstermediğini düşünürken, %43’ü de bir çaba gösterdiğini ama yeterli olmadığını belirtiyor. Katılımcılara Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele için ne kadar çaba göstermesi gerektiği sorulduğunda ise, soruya cevap verenlerin %62’si Avrupa’dan daha çok çaba göstermesi gerektiğini söylerken, %28’i en az Avrupa kadar çaba gösterilmesi gerektiğini işaret ediyor.
Her üç kişiden ikisi, iklim değişikliğinin sebebini orman kayıpları olarak görüyor. Bu oranın, iklim değişikliğine karşı endişe düzeyi ortada olanlarda bile yüksek olduğu görülüyor. Görüşülen kişilerin %40’ı petrol, gaz ve kömür gibi fosil yakıtların iklim değişikliğine sebep olduğunu söylüyor. Katılımcıların %33’ü ise iklim değişikliğine kömürlü termik santralların neden olduğunu ifade ediyor.
Son üç araştırmada, kişilerin “Türkiye iklim değişikliğine karşı ne yapmalı?” sorusuna en yüksek oranda verdiği cevap ‘yeşil alanları korumak’ oluyor. Bireysel mücadelede en çok öne çıkarılan seçenek ise ‘ağaç dikmek’. İkincisi ise güneş ve rüzgardan üretilen elektriği kullanma talebi.
Araştırmaya katılanlar eğitim, hayat tarzı ve dindarlık seviyesi fark etmeksizin son yıllarda düzensiz hava olaylarının arttığı yönünde mutabık. Mayıs 2019’dan bugüne yapılan araştırmalarda iklim değişikliğini aşırı hava olaylarının sebebi olarak görenlerin oranı %89’a çıkmış durumda.
En çok tercih edilen enerji kaynağı güneş
Türkiye’de toplumun büyük bir kısmı Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile şiddetlenen enerji krizinden ve rekor kıran kömür, petrol ve doğalgaz fiyatlarından etkilenmemek için güneş ve rüzgâr enerjisine yatırım yapılmasını istiyor. Yanıtlar kişilerin yerleşim yerine göre incelendiğinde en çok kırda yaşayanlar güneş ve rüzgâr yatırımı yapılsın istiyor. Görüşülen kişilerin en çok karşı çıkacaklarını söyledikleri enerji santralları nükleer enerji ve kömürlü termik santrallar olurken, en çok tercih ettikleri enerji kaynakları ise güneş ve rüzgâr oluyor. Aynı zamanda toplumun %76’sı ‘daha fazla kömür madeni açılmamalı’ diye görüş belirtirken, ‘kömür yerine çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarını tercih etmek gerekir’ diyenlerin oranı son bir yılda %66’dan %79’a çıkıyor.
Araştırma sonuçlarını değerlendiren İklim Haber Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru, Türkiye toplumunun iklim krizi konusunda tahmin edilenin üzerinde bir farkındalığa sahip olduğunun altını çiziyor: “Türkiye halkı iklim değişikliğinin varlığını inkar etmiyor (%98); iklim değişikliğinin insan etkisiyle olduğunu düşünüyor (%78); iklim değişikliğinden endişe duyuyor (%83). Ve bu oranlar her yıl düzenli olarak artıyor. ABD’li veya Almanyalı bir çevre ve iklim savunucusu bu oranlara sahip bir halkın parçası olmak için can atardı. Ancak öte yandan bu ülkede hâlâ termik santral inşa ediliyor; termik santrallarda kullanmak üzere linyit gibi kalitesiz bir kömürü çıkarmak için en değerli ormanlar yıkıma uğruyor; üstelik bu farkındalık düzeyine nazaran tüm bunlara verilen tepki çok sınırlı. Ortada çevre-iklim-enerji politikalarını mantıklı ve anlamlı bir biçimde harmanlayarak tutarlı bir politik söylem oluşturma konusunda önemli bir eksiklik olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde, toplumsal cinsiyet ile birlikte çevre-iklim-enerji konularının politik tartışmalara ve rekabete damgasını vuracağını söylemek kahinlik sayılmaz herhalde.”
Anketin sonuçlarını yorumlayan Prof. Dr. Murat Türkeş ise, “Çalışmanın, genel olarak toplumun iklim değişikliği bilim kültürü düzeyinin geliştirilmesi ve artırılmasının yanı sıra, iklim değişikliği ve şiddetli/aşırı hava ve iklim olayları ve afetleri algısının anlaşılması açısından önemli sonuçlar ürettiği açık. Ayrıca bu sonuçlar, kamu kurum ve kuruluşları ve üniversiteler ile sivil toplum kuruluşlarının ve basının, hem iklim değişikliği ve ilişkili konularda toplumsal ilerlemeyi, farkındalığı ve sorumluluğu artırmak, hem de iklim değişikliği savaşımı, iklim değişikliği direngenliği, etkilenebilirlik ve uyum vb. konularında yapacaklarının daha doğru ve hedef odaklı olabilmesi için gereksinim duyulan pek çok önemli bilimsel ipucunu ve göstergeyi sağlıyor” diyor.
Sonuçları değerlendiren Ember Bölge Lideri Ufuk Alparslan, sonuçların kömür hakkında pek bilinmeyen bir toplumsal algıyı ortaya çıkardığını söylüyor: “Toplumun %79’u, yerli bile olsa kömür yerine çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarının tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. Enerji krizinin yaşandığı bir yılda bile bu söylemin değişmediğini, tam tersine arttığını gözlemliyoruz. Nitekim 2021 yılındaki bir önceki ankette toplumun %66’sı yerli bile olsa kömürün tercih edilmemesi gerektiğini belirtmişti. İklim değişikliği konusunda endişeli olmayan kişilerin dahi %70’inin benzer görüş dile getirdiklerini düşününce Türkiye’de kömüre karşı konuşmak ve politika geliştirmek belki de zannedildiği kadar tabu olmayabilir.”