İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve her geçen yıl şiddetini daha da artıran iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için 2018’den bu yana tekrarladığı anketi bu yıl da gerçekleştirdi. Türkiye çapında 2 bin 833 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleştirilen anket giderek derinleşen iklim krizinin Türkiye’deki etkilerine, rekor sıcaklıklara, ülkemizde iklim değişikliğine karşı gösterilen çabaların nasıl algılandığına ve bu kapsamda neler yapılması gerektiğine odaklandı.
Çalışmaya göre, toplumun yüzde 55’i iklim kriziyle mücadele konusunda en fazla sorumluluğun hükümet/cumhurbaşkanına ait olduğunu düşünüyor. Bu oranı yüzde 22 ile yerel yönetimler/belediyeler takip ediyor. Ardından ise sırasıyla yüzde 13 ile sivil toplum kuruluşları, yüzde 7 ile özel sektör/sanayi ve yüzde 4 ile siyasi partiler geliyor.
Yerel yönetimlerin iklim krizine karşı yapmaları gereken en öncelikli iki çalışma sorulduğunda ise öne çıkan cevaplar yenilenebilir enerji ve altyapı çalışmaları olarak öne çıkıyor. Toplumun yüzde 36’sı yenilenebilir enerji yatırımları, diğer yüzde 36’sı ise seller ve yoğun yağmurlara karşı altyapı çalışması yapılmasını, iklim kriziyle mücadelede belediyelerin yapması gereken en önemli iki çalışma alanı olarak görüyor.
İklim değişikliği konusunda endişeli olanların oranı, Kasım 2023’te, bir yıl öncesine göre, yüzde 83’ten yüzde 72’ye düştü. Ancak yine de endişe seviyesi son altı yılda yapılan ölçümler arasında en yüksek 3. seviyede. İklim değişikliği konusundaki endişeleri demografik kırılımlara göre incelendiğinde kadınların erkeklere göre daha endişeli olduğunu, yaş ve eğitim seviyesi arttıkça iklim değişikliği konusunda endişelilerin arttığını görülüyor. Aynı zamanda, araştırmaya katılanların yüzde 73’ü iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıktığını belirtiyor. Yüzde 27’lik kesim ise iklim değişikliğinin doğal bir süreç olduğunu savunuyor.
Emisyonların yeterli hızda azaltılmaması ve fosil yakıtlara yapılan yatırımların devam etmesi ile iklim krizinin görünen yüzü olan aşırı hava olayları da her geçen yıl şiddetleniyor ve sayısı artıyor. Toplumun yüzde 92’si de bu önermeye katılarak, son yıllarda Türkiye’de sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi düzensiz hava olaylarının arttığını düşünürken, toplumun sadece yüzde 2’si aşırı hava olaylarının azaldığını düşünüyor. Bu durumun ilk ölçüldüğü Mart 2018’deki araştırmada düzensiz hava olaylarının arttığını düşünenlerin oranı ise yüzde 76’ydı.
Dünya Meteoroloji Örgütü, 2023 yazının bugüne kadar ölçülen en sıcak yaz olduğunu açıkladı. Toplumun, bu durumun sebebini iklim değişikliği olarak görme eğilimi oldukça fazla. Her 10 kişiden dokuzu bu durumun sebebinin iklim değişikliği olduğunu düşünüyor.
Araştırma sonuçlarını değerlendiren İklim Haber Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru, KONDA Araştırma ile bu yıl altıncısı gerçekleşen “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” isimli çalışmanın, büyük bir tutarlılıkla aynı verileri ortaya koyduğunu söyleyerek, “İklim değişikliğinin gerçekliği ile ilgili bir şüphemiz yok. İnsani faaliyetlerden kaynaklandığına da neredeyse eminiz. Ve bu durumdan çok endişeliyiz. Bu yargıların her birinin, hemen her yıl yüzde 70’lerin üzerinde, kimi zaman yüzde 80’lerin üzerine çıkan çok geniş toplum kesimlerine ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve bu oranların, herhangi bir Batı ülkesinden bile yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yaygın kamu kampanyaları ve sistemik eğitim uygulamaları olmadan ulaşılan bu rakamların, bana her yıl Nazım Hikmet’in ‘Türk Köylüsü’ şiirindeki “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” dizelerini hatırlattığını söyleyebilirim.” dedi.
KONDA Araştırma’nın Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır da, ister siyaset olsun ister iklim değişikliği, toplumun tamamını veya bir kısmını ilgilendiren konuları belli aralıklarla ölçmenin, değişimi anlamak, zamanla karar ve uygulama süreçlerine yol gösteren mühim bir rehber niteliğine dönüştüğünü aktararak, “Hepimiz biliyoruz ki bireylerin kendi başlarına yapabilecekleri sınırlı, bu yüzden büyük ölçekli önlemler ancak hükümetler, uluslararası organizasyonlar ve sanayiinin birtakım becerileriyle mümkündür.” diye konuştu.
Anketin sonuçlarını yorumlayan araştırmacı Dr. Baran Alp Uncu ise, iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının hissedildiği yerlerin başında kentlerin geldiğini hatırlatırken şunları söyledi: “Barınma, kamu sağlığı, hizmetlere erişim gibi konularda türlü eşitsizlikler, COVID-19 pandemisinde olduğu gibi ortaya çıkan krizlerin kapsamlı yıkıcılığıyla birleştiğinde iklim değişikliğine bağlı sıcak hava dalgaları, seller ve aşırı hava olayları aynı zamanda büyük bir eşitsizlik ve adalet sorunu haline geliyor. Bu nedenlerle, iklim mücadelesinde yerel yönetimlerin alacağı rol ve görevler kritik öneme sahip.”
Türkiye’de kentlerin su kıtlığı, sıcak dalgaları ve seller gibi birçok iklim değişikliği kaynaklı sorunla karşı karşıya olduğunun altınız çizen Dr. Uncu şu şekilde devam etti: “Pandemi, deprem gibi afetlerin yanı sıra iklim değişikliğine karşı kentleri adil biçimde dayanıklı kılacak eylemler kadar iklim değişikliğini durdurmaya katkı sağlayacak biçimde enerji ve kaynak kullanımını da dönüştürmek gerekiyor. Türkiye’nin merkezi siyasal yapısı nedeniyle kent ölçekli politikalarda merkezi hükümetin yetki ve sorumlulukları oldukça geniş. Bununla birlikte, belediyelerin de ulaşım, enerji kullanımı, planlama, yeşil altyapı gibi birçok alanda iklim dostu politikalar geliştirip dönüştürücü adımlar atması gerekiyor.”